登入選單
返回Google圖書搜尋
Genç Dergisi Sayı: 136 / Ocak 2018
註釋

Hicretin dokuzuncu senesinde gerçekleşen Tebük seferi her bakımdan çok zordu: Kavurucu sıcak ortalığı yakıyordu, kuraklık artmıştı, kıtlık söz konusuydu, gidilecek mesafe çok uzaktı ve düşman olarak Bizans’ın güçlü ordusuyla karşılaşılacaktı. Zorluk gazasıydı adeta. Peygamber Efendimiz savaş için hazırlık yapılmasını emrettiği zaman mevsimin olumsuzlukları gözlerde büyüdü, ürünlerin hasat zamanı oluşu akılları bulandırdı ve yaz sıcağında böyle zorlu bir sefer yerine güzel yemişli ağaçların gölgeliklerinde oturma düşüncesi doldu kalplere. Adeta bir “isteksizlik, heyecansızlık” rüzgarı eserken Medine’de, Allah’ın açık ikazı geldi: 

Ey iman edenler! Size ne oldu ki “Allah yolunda seferber olunuz!” emri verilince bulunduğunuz yere yığılıp kaldınız? Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama iyi bilin ki dünya hayatının zevki, ahiretin yanında pek az bir şeydir! (Tevbe, 9/38).

İslam’ın öncü nesli, ayetlerdeki ikazlar ve Peygamber Efendimiz’in teşvikleri vesilesiyle toparlandı, “yeryüzüne çakılıp kalmaktan, dünyaya ahiretten daha çok önem vermekten” kurtuldu ve “ebedî gençlik” aşkıyla sefere koyuldu. 

Sahabe arasında, herhangi bir özrü bulunmadığı halde, ihmalleri yüzünden bu mühim sefere katılamayan üç kişi vardı: Kâ’b b. Mâlik, Mirâre b. Rabî’ ve Hilâl b. Ümeyye. Bu üç sahabi, Tebük dönüşünde Peygamber Efendimiz’e yaptıkları hatayı mazeretlerle örtmeyip samimi bir şekilde itiraf ettiler. Efendimiz’in talimatı üzerine, onlarla konuşma ve görüşme yasaklandı, adeta yalnızlığa itildiler. Bu öyle bir süreçti ki, elli gün boyunca yeryüzü onlara dar geldi, vicdanen perişan oldular, ahiretlerini kaybetme ve affedilmeme korkusuyla eriyip bittiler. Ellinci günün sonunda, Allah onları bağışladığını, tövbelerini kabul ettiğini bildiren ayetini indirdi, samimi pişmanlıklarından sonra sanki yeniden doğdular.  

Bu hadise, sadece yeni bir yılın değil “yeni bin yılın” da nasıl kutlu olacağını göstermesi açısından çok manidar. Kendimize çıkardığımız derslerden birkaçını paylaşmak isterim: 

1-) Her an imtihan halindeyiz, türlü nimetler içindeyiz. Rahata alıştık, konforu seviyoruz, imkanlar çoğaldı, dünyevileşme hızla artıyor. Diğer yandan, Peygamber Efendimiz her an manen “toplanın, sefer var” diye çağırıyor aslında bizleri. Dünyadaki zulümler artarken, dört bir yanda bunca acı, gözyaşı, dram ve kötülük varken, sorumluluklarımızı önemsemezsek, isteksiz ve heyecansız kalırsak, zulme mani olacak stratejiler geliştirmezsek yazık ederiz kendimize. 

2-) Hangi makamda olursak olalım, hangi pozisyonda bulunursak bulunalım, Allah için adım atmaktan, Allah için yola düşmekten, Allah için bir şeyler yapmaktan geri durmamak zorundayız. İyilikte, hayırda, sevgide, güzellikte, merhamette, adalette, sabırda, ilimde vs. “toplu bir seferberlik hâli” şart. Bunu yapabilmek için ilahî bağlamdan bir an olsun kopmamalıyız, ahiretin bâki, dünyanın fâni olduğunu bir an olsun unutmamalıyız.  

3-) Bugün kimler aşkla koşuyorsa, inançla, azimle, fedakarlıkla ve zorluklara sabırla katlanarak gayret ediyorsa, yarın onlar büyük bereketlere nail olacak, bunda şüphe yok. Kim de samimi bir inanç taşıdığı halde ebedî gençlik hedefinden geri kalırsa, rahatını gönüllü bir şekilde bozmazsa ve dünyayı ana hedef haline getirirse yeryüzü ona dar gelecek, neticede elinde sadece pişmanlık kalacak.

Bin yıl önce ne kutlu zatlar yaşadı şu dünyada, ne tarifsiz güzelliklere vesile oldular, ne büyük bir ufukla ömür geçirdiler anlatmak imkansız. Bugün bize kalan tüm güzellikler hep o kutlu insanların mirasıdır. Şimdi sıra bizde genç dostum, sadece yeni bir yılın değil yeni bin yılın kutlu olması için inancı kuşanalım, ahireti dünyadan daha çok sevelim, ölümü gözümüzde öldürelim, aşka düşelim, izzeti tercih edelim ve hep gayret hâlinde seferde olalım. 

Selam ve muhabbetle.