Böyle Gelmiş Böyle Gitmez
Esin perisi denilince gözümün önüne altı balık, üstü kız olan denizkızı gibi bir havakızı geliyor;
...
Esin perim yok ama, benim de esin cinim, esin cadım, esin devanam var. Benimkilerin yarısı kuş, yarısı kız değil, olsa olsa onda biri insan da geri yanı canavar. Omzuma tünememiş, sırtıma binmiş, ben altta iki büklüm, kan ter içinde, yorgun bitik... Hem benim esin cinim, esin cadım bitane değil, sürü sürü... İkisi inse, üçü biniyor sırtıma.
...
Benim sırtıma binmiş, üstüme çullanmış olan esin cadıları, esin cinleri, esin canavar-ları durmadan buyuruyor, zorluyor, azarlıyor:
– Yaz! Hadi yazsana! Durma yaz! Ne duruyorsun? Uyumaya hakkın var mı senin... Uyan! Oturma öyle... Kalk çabuk... Hasta da olamazsın... Şişşşt, kalk bakalım... Yaz!
Benim esin cinlerim, cadılarım, canavar-larım: Kira isteyenlerim, para isteyenlerim, alacaklılarım, bitürlü bitip tükenmeyen gereksinimler...
Yazmam da ne yaparım?
Bu yeryüzünde, bir sanatçıyı altı delinmiş bir ayakkabı kadar esinleyebilen, çalışmaya zorlayan başka hiçbişey olamaz.Ben yazar olarak birlikte yaşayıp birlikte öldüklerimin kişiliklerini ortaya koyacağım. Ve bunu yapmakla da yaptıklarının, yapıp ettiklerinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacağım. Romancı, öykücü ve oyun yazarı olarak, bir yazarın işi budur: İnsanı vermek.
İnsanı vermek, her yanıyla insanın kişiliğini vermek demektir.
Dileyenler, yazacaklar çıkarsa beni de böyle yazmalarını isterim.
Böyle isterim derken, benim yaşamımda olumsuzluklar, kötü yanlar yoktur diye meydan okuyor değilim. Vardır. Onlar da yazılsın.