Neyi yitirince yüreklerimizi birbirine bağlayan ruhu kaybettiysek, onu kazanınca, Şam’ı Bağdat’tan, Bağdat’ı da İstanbul’dan ayıran sınırları ortadan kaldırmış olacağız. Bunun için Âlem-i İslâm’ın farklı noktalarında mücadele eden, emperyalizma ile hesaplaşan milyonlarca Müslüman var. Onların cihadını yerinde görmek, muvaffak oldukları hususlarda kendilerinden istifade etmek, tarihî tecrübemiz ve ilmî mirasımız noktasında istişareler yapmak, İslâmî tedrisât babında teâtî-i efkârda bulunmak, İstanbul’da yazılan bir kitabı Lahor’da, Lahor’da neşredilen bir mecmuayı da bütün bir Bilâd-ı İslâm’da oku(t)mak; eserleri, yerinde tespit edilen yeni sorunları dikkate alarak telif etmek; ilim, fikir ve harekette yeni terkiplere gitmek, Ümmet olarak neye maliksek tamamını Kur’an ve Sünnet mizanında öz-posa ayrımına tabi tutmak gibi ameliyeleri gerçekleştirebilmek adına farklı İslâm beldelerine, farklı zamanlarda yapılan seyahatlerin bir hasılası hükmünde olan bu kitabı sâir seyahatnâmelerden ayıran en temel hususiyet ise, hadiseyle iâşe, ibâte ve zevk u sefa boyutu yerine ilim, fikir ve hareket cihetiyle alakadar olması ve bu noktada teşhis ve tespitler ihtiva etmesidir.
* * *
Cava Adaları’ndan Cebel-i Tarık’a, Doğu Türkistan’dan Gana’ya kadar uzanan direniş hattında Ümmet’in yarınlarına dair güzel haberler var. Kur’an-ı Kerîm’in, Allah Teâlâ’nın eşya ve hadiseye tatbik edilmeyi bekleyen talimatlarından ibaret olduğuna inanan müminler, çöllere vahâvârî hayat verdi; Âlem-i İslâm yeniden insanlığın umut kıtası hâline geldi.