Suriyeli ilk mülteci kafilesi, Türkiye’ye 29 Nisan 2011 tarihinde giriş yaptı. Bu tarihten 2 yıl sonra ülke, sayısı 21’e ulaşan mülteci kamplarında yaşayan 200.000’i aşkın ve kamp dışında kalan –ve en az- 400.000 kişi oldukları tahmin edilen toplamda 600.000 Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapar hâle geldi.
Türk hükümeti ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nce (BMMYK) yayınlanan bu veriler, en iyimser tahminler.1 Alanda çalışan yetkililer ise Türkiye’de kamp dışında yaşayan mülteci sayısının 600.000, toplamın ise 800.000 gibi yüksek bir rakam olabileceği kanaatinde. Rakamlar her geçen gün artıyor. BM, yıl sonunda Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin bir milyona ulaşacağını öngörüyor.2 Suriyeliler sevdiklerini, iş ve mülkiyetlerini geride bırakıp, güvenlik kaygısıyla korkunç bir çatışmadan kaçarak Türkiye’ye sığınıyor. Doktorlar, ev hanımları, memurlar, çiftçiler, yaşlı-çocuk demeden binlerce Suriyeli, sınırı geçerek Türkiye’ye ulaşıyor.
Öte yandan Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) eliyle Türk hükümeti ve Türk halkı, mültecilere sığınma imkânı sağlıyor, krize misafirperver ve cömertçe cevap veriyor. Ancak sonu gelmez çatışmalar giderek yoğunlaşırken devletin ve toplumun kaynakları daralıyor, ülkenin misafirperverlik sınırları sorgulanmaya başlıyor. Suriye içinde kötüleşen durum, Türkiye’nin hem ülkedeki mülteci meselesini idare etme hem de Suriye’ye yönelik insani yardım akışının devamını sağlama kapasitesi üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor.
Bu rapor Osman Bahadır Dinçer, Vittoria Federici, Elizabeth Ferris, Sema Karaca, Kemal Kirişci ve Elif Özmenek Çarmıklı tarafından Brookings Enstitüsü ve USAK işbirliği ile Türkiye’nin Suriye sınırındaki illerinde yapılan bir alan araştırması ile İstanbul, Ankara, Gaziantep, Kilis ve Hatay’da gerçekleştirilen mülakatlara dayanıyor. Ayrıca bu çalışma yine Brookings Enstitüsü ve USAK işbirliği ile 25 Ekim 2013 tarihinde Ankara’da düzenlenen ve devlet yetkilileri, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları, uluslararası kurum ve kuruluş temsilcileri ve çok sayıda akademisyenden oluşan 45 katılımcıyı bir araya getiren çalıştayın çıktılarından yararlanıyor.
Bu raporun Suriyeli mültecilere ve ülke içinde yerinden edilmiş insanlara yardım etme gayreti içinde olan gerek devlet gerekse de sivil toplum kuruluşları ve uluslararası aktörler için faydalı olmasını umuyoruz. Zira Suriyeli mülteci akınının Türkiye üzerindeki etkileri son derece önemli ve uluslararası toplum tarafından daha fazla dikkate alınması gerekiyor. Ancak daha da önemlisi, bu raporun, Suriye halkının kitlesel yerinden edilmişliğine son verecek siyasi bir çözüme katkıda bulunabilmesi umududur.