Süslenme, gerek kadınların gerekse erkeklerin toplum içindeki duruşlarını belirleyen önemli bir unsurdur. Dikkatli bir şekilde incelendiğinde, Câhiliye ile Hz. Peygamber devri arasında adeta her alanda yaşanan değişim ve dönüşümün izlerini süslenme anlayışında ve buna bağlı uygulamalarda da görmek mümkündür. Buna göre Câhiliye devrinde kadınlar; süslenmeyi, toplum içerisinde kendilerini beğendirmek, dikkat çekmek, güzelliklerini teşhir edip gösteriş yapmak temeline dayandırıp, mahrem-namahrem ayırımı olmaksızın umuma teşhir etmekte idiler. Hz. Peygamber döneminde ilahi vahiyle şekillenen kadın algısı çerçevesinde süslenme, Kur’ân-ı Kerîm’de tanımlanan yeni bir sınır olan “mahrem” çizgisine çekilmiş ve kadınlar, süslü hallerini topluma teşhir etmekten vazgeçip kendilerine mahrem olan kimselere münhasır kılmışlardır.
Buna göre Hz. Peygamber devrinde kadınlar artık, mahrem çizgisi dışında kalan kimselerin yanında, el ve yüzleri dışındaki uzuvlarını örterek en sade halleriyle yer almaya başlamışlardır. Dolayısıyla, el ve yüzlerini güzel gösteren, desenli boyama, allık sürme, sürme çekme, râyihası keskin kokular sürme gibi uygulamaları evde, kendilerine mahrem olan kimselerin yanında yapar olmuşlardır. Câhiliye devrinde süslenmenin bir parçası olarak algılanıp tabiî görülen vücuda, dişlere dövme yaptırma, dişleri törpületip uçlarında çentikler oluşturma, bir takım zehirli maddeler kullanılarak yüze peeling yapma, peruk kullanma, saça kaynak yaptırma, kaş alma, yüzdeki tüyleri yolma gibi gayri tabîî ve bir kısmı acı verici uygulamalar, Hz. Peygamber devrinde tedrîcî olarak ortadan kalkmıştır. Bu dönemde artık, takıları tılsım olarak kullanma, saça şarap ile bakım yapma, üzerinde haç figürü bulunan kumaşlar kullanma vb. hususlar, terkedilmiştir. Ayrıca, Hz. Peygamber devrinde erkeklerle kadınların giysilerine, kullandıkları takı-koku gibi aksesuarlara, dış görünüş itibariyle birbirlerini andırmamaları, kadın ile erkeğin birbirinden açıkça tefrik edilmesi için yeni bir takım düzenlemeler getirilmiştir.