Bugün zulüm karşısında susan dilim ve bir türlü yerinden doğrulamayan ellerimin yarın aleyhimde yapacağı şahitlikle mazluma yardım etmek yerine ona vermeye çalıştığım aklımla yüzleştirileceğimin bilincinde; gözümü, elimi, kulağımı, ayağımı ve gönlümü kelimelerin gücünde mi, tesbihlerin tıkırtısında mı, gafletin kucağında mı, ârifin sükutunda mı, aşıkların nazarında mı, gecelerin koynunda yahut da gündüzün keşmekeşinde mi inşa ederim bilmiyorum.
Ama kendi adıma bulamadıkça huzursuz, olamadıkça mahzun, bazen bulmak diye bir şeyin olmadığını bilmekle, bazen olmak diye bir şeyin sonunun olmadığını sezmekle şaşkın; her şeyin içimizin dışındaki başka bir yerde bulmayacağımı anlayacak kadar dolanmış biriyim kendimi bulma yolculuğunda.
“Mazeretleri azaltmayan bilgi, ilim değildir” düsturunca kim bilir diyor aklım; rahmet bu belki de! Cahilken talime, suçluyken tövbeye, zalimken adalete yönelebilmek.
Öyle ya rızkın en basit tanımı bedeni besliyor, en geniş tanımı ise ruhu. İşte o an gökten inen yağmurun bedenin ihtiyaç duyduğu rızıklara vesile olmasına benzer şekilde İlahi hitap da ruha gıda oluyor belki de.
Yürek Ülkesini inşa edebilenlere selam olsun.