İslam medeniyeti içerisinde doğup gelişen klasik Türk edebiyatının en önemli kaynaklarından biri şüphesiz din ve tasavvuftur. Kur’ân, hadis, tefsir, İslam tarihi ve tasavvuf kaynaklarının doğrudan ve dolaylı etkisi altında klasik Türk edebiyatında manzum ve mensur pek çok eser kaleme alınmıştır. Bunlardan doğrudan din ve tasavvufla ilgili olan dinî-tasavvufi eserlerin edebiyat tarihimiz açısından öneminde şüphe yoktur. Agâh Sırrı Levend’in “Ümmet çağındaki Türk edebiyatının en önemli ve en bereketli ürünleri dinî eserlerdir.” (1989: 35) sözleriyle önemini vurguladığı bu eserlerden biri de Riyâzü’r-rahme’dir. Riyâzü’r-rahme 17. yüzyıl âlim, şair ve münşilerinden Hüseyin Âlî Efendi’nin (ö. 1058/1648) İslam’ın esasları üzerine kaleme aldığı dinî, ilmî ve edebî olmak üzere üç değerli vasfı bünyesinde toplamış mensur bir eserdir. Eserde, erkân-ı hamse olarak da bilinen İslam’ın esasları, Allah’ın rahmetini ön plana çıkaran hadisler ışığında ilmî bir tarz ve sanatkârane bir üslupla ele alınmıştır.
Kıymetli bir hocamın şahsıma hitaben “Kur’ân ve hadisle çok meşgul ol!” nasihatinin de etkisiyle kaderin sevki ve bir tecellisi olarak çalışmaya başladığım Riyâzü’r-rahme’yi hatası ve savabıyla tamamlamayı nasip eden yüce Rabbime sonsuz hamd ü senalar ederim. Eskilerin tabiriyle “çetin ceviz” olarak nitelemenin yerinde olacağı bu eser, zorluklarına rağmen muhtevasının güzellikleri, samimi dil ve üslubu ile bizi çalışmaya sevk etmiş, sabır ve gayretle devam etmek için bizi cesaretlendirmiştir. Zira Hüseyin Âlî Efendi’nin, eseri hakkındaki “(…) hem vesíle-i vuŝūl-i merātib-i dünyeviyye hem vāsıša-i ģuŝūl-i me’ārib-i ma‘neviyye olup dünyāda bārgāh-ı Sulšān-ı serā-perde-i risāletden teşríf-dāde-i ‘ināyet ve uĥrāda pūşāníde-i ĥil‘at-ı fāĥire-i şefā‘at ola.” (Riyâzü’r-rahme, vr. 7b) temenni ve duası bizim de en büyük dileğimizdir.