Doğduğumuz andan itibaren çevremizdeki ilişkiler ağı içerisinde pek çok alışkanlık kazanıyoruz. Bu alışkanlıklar toplumdan topluma, kültürden kültüre ve hatta bireyden bireye farklılıklar gösteriyor. Yeme/beslenme alışkanlıklarımızı daha yaşamın ilk yıllarından itibaren kazanmaya başlıyoruz. Bazı şeyleri yemeyi daha çok seviyoruz. Yerde ya da masada yemeye alışıyoruz. Yemek yerken çatal kaşık ya da daha başka bir araç kullanmayı öğreniyoruz. Bunun gibi pek çok alışkanlık yaşamın ilk yıllarından itibaren kişiliğimizi şekillendirmeye başlıyor.
İşte bu alışkanlıklardan bir tanesi de düşünme alışkanlığıdır. Her insan eğer kalıcı bir hasara/probleme sahip değilse, düşünme becerisine sahiptir. Aynen yemek yeme ya da konuşma becerisine sahip olduğu gibi. Ama bu becerinin geliştirilmesi, nitelikli hale getirilmesi önemli bir oranda yaşamın ilk yıllarında içinde bulunduğumuz çevrenin bu yetimizi şekillendirmekte ne denli etkin olduğu ile ilgilidir. Yaşamın ilk yıllarından itibaren düşünme becerilerine ilişkin alışkanlıklarımızı da edinmeye başlarız. Aklımızı kullanmaya ilişkin edindiğimiz alışkanlıklar bizi ya zihinsel becerilerini etkili şekilde kullanan birisi haline getirir ya da zihinsel açıdan tembel ve türlü düşünme hatalarıyla malul bir kişilik sahibi kılar.