登入選單
返回Google圖書搜尋
İşte Benim Endonezya Medreselerim
註釋

ÖNSÖZ

       Nusantara Endonezce’de Endonezya adalar ülkesi anlamında kullanılan bir sözcüktür. [1]

Kısaca takımadalar Sumatra’dan Papua’ya kadar tüm alanı kapsayan bir terimdir. Papua’dan Sumatra’ya kadar yaklaşık 14 bin civarındaki adaları içine alan 5.000 X 2.000 km. ebadında İslâm Dünyasının en büyük ülkesinin kısaltılmış adıdır diyebiliriz; Nusa. Yanılgıyı farketmenin bir ayrıcalık olacağını; Ludwig Witgensttein (1889-1951) ve Immanuel Kant (1724-1804) içine düştüğü çelişkiyi aşarken hissetmişlerdi, herhalde. Biz de Endonez insanını sevip sayarken aynı azimle hareket etmek istedik. Yol kenarlarındaki kırılgan bir kişiliği kırmamanın ona özenle bakmanın gerekliliğini hissederek Endonezya izlenimlerimizi kaleme aldık. Endonezya’yı benimsedik. Bu ülkede bir üniversitede doktora yapsak diye araştırma yaparken ulaşım güçlüğünü düşünüp titir kazanmanın ayrıcalığı değil de hayat üniversitelerinin ayrıcalığını 1917 lerde Maksim Gorki İşte Benim Üniversitelerim, 1960 larda John Steinbeck Gazap Üzümleri ve Bitmeyen Kavga satırlarını karalarken ve gemilerde ahçı yamaklığı yaparken yaşadıklarını hissettik. Gençliğimizde okuduğumuz bu romanlar beynimizin bir köşesinden çıka geldi ve bize ilham verdi. Şimdi durup durup hoca arayacağımıza onları üstadımız kabul edip anavatandan onbirbin kilometre uzakta Cava adası, Bogor kenti, Parung kasabası, Waru Jaya köyü sokağında ve çevresindeki 2 saatlik yürüyüş yollarında Bizim müderrislerimizi arayalım diye hevese kapıldık. Arada sırada Jakarta’ya gidip Bunderan HI durağından güneye doğru yürüdüğümüzde çelişkinin azametinden ürkmedik. Ne de olsa aramızda 45 kilometre uzaklık vardı. Ama orada başka bir Dünya vardı. Fazla değildi mesafe. O sokaklar da taksi- dolmuş (mikro let) içindeki havayı Tokyo metro sisteminde kalabalık içindeki havadan pek farklı olmayacak derecede hissettiriyordu. Aralarında fark yoktu. Tokyo mahalle araları da pek o kadar kalabalık değildi. Ulaşım koşulları da benziyordu. Her ikisi de tıka basa doluydu. Tokyo’da sabah işe gidiş vaktinde masih lagi (haydi daha yer var) diyen Endonez Metro Mini kent ulaşım midibüsleri muavini değil de kıravatlı demiryolu elemanı arkadan itip kompartımana sokmaya çalışıyordu. Fark bu kadardı. O zaman biz de çektiğimiz nefes aynı, üzerimizdeki güneş de aynı güneş ise Endonezya’dan Dünyaya bakmak istedik. Sadece gördüklerimizi yazdık. Yalan yoktur. Yanlış ve hata olabilir. Amaç okuyucu ile samimi olarak şu sayfaları paylaşmak Endonezya ülkesi ve Endonez kardeşlerimizin yaşantısını yansıtmak idi. Endonezya insanına minnettarız. Borcumuz var. Ödememiz gerekiyor. Bize ufuk verdiler. Din işleri yapanların biz size hem bu Dünya hem de öbür Dünya saadeti veriyoruz deyip de ardından insanlardan herşeylerini isteyenlerin, ya dilencilik, ya da hırsızlık yaptıklarını ve topladıkları paralarla şirket ve dernek kurduklarını da gözlerimizle gördükten sonra artık ne hoca efendilere ne de türdeşlerine inancımız kalmamıştır. Neden minnettarız sorusuna cevap ararken lâik ve hür din zihniyetinin ne kadar hayati önemi olduğunu Türkiye’de İmam-Hatip Okulu, İlâhiyat Fakültesi gibi eğitim kurumlarında öğrenenemiş ama bu ilkede iki ay içinde iman edecek derecede lakliği nefes borusundan kalbine kadar ilik ilik hissetmiş kalemin itirafıdır: Elinizdeki kitap açıkça itiraf etmeliyizki akademik seviyede çalışma yapacak kadar geniş zaman bulamayan bir kalemin çalakalem yazılarıdır. Günlük gazete makalesi gibi düşünebileceğiniz makaleler olup hataları olabilen ama yalanı olmayan bir yüreğin Türk okuyucusuna genel bir Endonezya çerçevesi içinde doğru bir imajı verebilme endişesi içinde yazılmıştır. Amacımız sadece Türkiye’de İslâm dünyasına bakışı doğru bir istikamete çekebilme için akademik araştırma yapacaklara sadece yön göstermektir. Endonezya okyanus içinde bir deryadır. Biz de bu okyanus içinde bir damla  çekip almak istediğimizde akademik çalışmaya yönelebileceğinimizi iki sene içinde anladık. Onlara ayrıca geniş ve rahat bir zaman ayırdık. Ömrümüz yeterse devam edip yazacağız. Ama okyanusu çerçevelemeyi ise böylesi çalakalem yazılara bırakmak zorunda kaldık. Bu noktada satırlarıı okuyanların insafına sığınıyoruz. Satırların sahibi Türkiye’nin müslüman olmak için lâik olmak gerekir maddesini gelecekteki anayasasının baş maddesine koyacak kadar bu konuya inanmıştır. Yoksa ülkesini sömürenlere teslim etme anlaşmasını imzaladıktan sonra eşlerinizle nasıl mübaşeret yapılacağına dair kitap yazacak kadar da zevk dağlarının zirvelerinde dolaşan din krallarını, Taç Mahal zihniyetinin ibret verici örneklerini yaşayacağımızdan Allah’a iman ettiğimiz derecede emininiz. Zaten bahsettiğimiz iddialarımız şu anda yaşanmaktadır. Ancak isbat edecek derecede belgemiz mevcut değildir. Çok güçlendiler. Kendi canavarlarımızı kendi ellerimizle ürettik. Ama hiç bir şey sonsuza kadar gizli kalamaz, bir gün bir yerden patlayacaktır. Yalancının mumu yatsıya kadar. Yatsı vakti erken gelmesi için uğraşacağız. Karanlık gecelerin aydınlık sabahlarından birisine daha kavuşmamız için sadece ve sadece gördüklerimizi yazmak yetecektir.   Kitabı yazarken kendisiyle bağlantı kurduğumuz hocamız emekli profesör Ethem Ruhi Fığlalı bey ile sanal ortam üzerinden görüştük. Fikirlerinden yararlandık. Talebesi olmakla gurur duyduk.  Anılarımızı ise daha ziyade bir seyyah havası içinde yazıp kişiselleştirmekten çıkarmak istedik. Kişisel anı yazmamızın nedeni ise kendi yaşadığımızı yazarak Endonezya insanını daha gerçekçi bir gözle açıklamak istememizden kaynaklandı.   Evet bizim medresede falso yok, mustasvife yok, taslak adam yok. Siz de böyle birilerini arayınız, lütfen. Bizim medresede lâik, hür, liberal bir İslâm’ın geleceğini arayınız. Hatalarımızı bize hamlediniz. Türkiye’de laik, hür, liberal İslâm zihniyetini yüceltiniz. Çünkü lâiklik; İslâm dininin taa kendisidir. Eğer Türkiye lâiklik tarihindeki bazı aşırı ve gerçekten zulmedici uygulamalara bakarsak lâiklik hakkında olumlu konuşamayız. Benzeri uygulamalar Kuzey Afrika İslâm ülkelerinde de uygulandı. Ancak bu noktada laikliğin ülkemize neler kazandırdığını da iyi bilmemiz gerektiğini ısrarla vurgulamak isteriz. Tarihe gömülüp kalmayalım. Tarihten geleceğe bakalım. Türkiye lâik olarak kalmalıdır. Bu Allah’ın şeriatının ta kendisidir. Eğer ölmezsek Allah ömür verirse bu konuları inceleyip daha ayrıntılı bir şekilde milletin önüne getireceğiz.   Halkımıza laik bir İslâm’ın nasıl anlatılıp özellikle sünni çoğunluğa nasıl benimsetileceğini düşünmenin zamanıdır diyoruz. Aksi taktirde Türkiye’nin dini anlamda gidişatı güven verici değildir. Endonezya’ya 60 yaşına dayandığımız şu günlerde; bize 2 yıl içinde öğrettiği bir ders olarak çok minnettarız.

     Önsözümüze eski Cumhurbaşkanlarımızdan Ahmet Necdet Sezer (1941 doğumlu, 2000-2007 görev süresi) beyefendiden açıkça şu satırlarda özür dileyerek son vermek istiyoruz. Görev yaptığı sürede her konuşmasında lâikliğin önemini vurgulayan sayın cumhurbaşkanına çok tepki gösteriyorduk. Yine aynı şeyleri söyledi, bıktırdı, diye. Ama Endonezya’daki şeriat uygulamalarını görünce kendisine hak verdik. Hata yaptığımızı anladık. O nedenle kendisinden ve Türk Milletinden burada özür diliyoruz.

[1] sebutan (nama) bagi seluruh wilayah kepulauan Indonesia;   Nusantara merupakan istilah yang dipakai untuk menggambarkan wilayah kepulauan yang membentang dari Sumatera sampai Papua; https://kbbi.web.id/nusantara