登入
選單
返回
Google圖書搜尋
Kelâm İslam Felsefesi ve Tasavvuf Kesişiminde Şemseddin Semerkandî’nin Nefs Teorisi
Ömer Ergül
出版
Oku Okut Yayınları
, 2024
主題
Religion / Islam / General
Social Science / Islamic Studies
Religion / Islam / Theology
Music / Genres & Styles / Soul & R 'n B
ISBN
6259886977
9786259886978
URL
http://books.google.com.hk/books?id=OCwmEQAAQBAJ&hl=&source=gbs_api
EBook
SAMPLE
註釋
Bu çalışma nefsin latîf bir cisim olduğunu iddia eden klasik kelâmî teorinin Muhammed b. Eşref es-Semerkandî tarafından ele alınışını inceler. Semerkandî’nin nefs teorisinin bir yönü Râgıb el-İsfahânî ve Gazzâlî ile başlayan ve müteahhir dönem kelâmında yaygınlaşan mücerred nefs teorisine karşı duruşu ifade eder. Teorinin diğer yönü de mücerred nefs teorisinin bazı unsurlarını latîf cisim teorisiyle mezcedebilme başarısı göstermiş olmasıdır. Bir yönü muhafaza diğer yönü entegre etmeden ibaret olan bu teori, Fahreddin er-Râzî’nin mücerret nefs teorisine ve onun uzantısı olan meselelere dair eleştirileriyle oluşmuş tartışmalar zemininde vücut bulmuştur. Bu bağlamda çalışma nefs teorisiyle ilgili meselelerin Râzî’nin sorunsallaştırdığı zeminini ortaya koymayı ve bu temel üzerinde Semerkandî’nin ürettiği birikimi açığa çıkarmayı hedeflemiştir. Bu araştırmada Semerkandî’nin kendi sistemini mücerred nefs teorisinin uzantısı olan şu hususlarla takviye ederek geliştirdiği görülmüştür: bedensel ve ruhsal yetkinleşme, duyusal ve aklî idrâk ayrımı, beyinde yer alan iç duyular görüşü ve nazarî-amelî akıl ayrımına dair ayrıntılar. Çalışmada ayrıca Semerkandî’nin nefsin yetkinleşmesi bağlamında riyâzet ve tecritle ilgili tasavvufî ögeleri de teoriye entegre ettiğini, mûcize ve keramet gibi durumları nefsin yetkinliği bağlamında ele alarak onları olağan hadiseler gibi aklî bir zeminde izah etmeye çalıştığı açıklanmıştır. Semerkandî’nin bu mezc denemesinin temelinde İbn Sînâ’nın el-İşârât ve-‘t-tenbîhât eserinin önemli bir yer tuttuğu örneklerle izah edilmiştir. Semerkandî’nin nefs teorisine entegre ettiği bu ögelerle birlikte Allah’tan başka kadîm ve soyut varlık olmadığı, Allah’ın fiillerini irâdesiyle gerçekleştiren fâil-i muhtâr olduğu, âlemde zorunlu nedensellik bulunmadığı ve âhiret yaşamının ruh-beden birlikteliğinde cismânî bir yaşam olacağı noktasında kelâmcıların genel kabullerini sürdürdüğü sonucuna varılmıştır.