“Yıllar önce ayrılmak sevgiden... Asırlar gibi hissetmek... Dilediğim dumanlar, şiirler, şarkılar, hastalıklar... Adını ezberlediğim gözyaşları... Hangi otobüs sevmişbeni, hangi sözler avutmuşonca rüyalarımda? Bir şehri en mahrem yerindeki en uzakta bir odadan seyretmeye kıyamayışım... -Sen beni bırakıp gitmezdin- diye söylediğim ne varsa anlamsız düşer bulduğu her yere; parça parça. Dağılır gecelere, satırlara. Hükmü geçer her dokunuşa, bakışa ve sarsılışa.”
Sevişmeyi beceremezdik yaşadıkça.
Odalarda yalnız kaldığımız tarihlerde
sessiz kalırdık saatlere.
Çok birlikte, çok sessiz, çok şehir.
______________________________________________________
Birde sevişmeyi beceremezdik. Çırıl çıplak kalır, üşürdük.
Tirrerdik için için ama dokunamazdık birbirimize.
Tavanlardaki rutubet lekeleri hep dikkatimizi çekerdi çaresiz...
______________________________________________________
Lüzum yok artık sana meçhulden gelen sevgili.
Beni aramayı bıraktığın günden beri kül rengi kazağımla her gece ben
geçerim sorgusuz sualsiz evinin önünden.
Bilirsin; tütsü kokan çeşitli sevgilerden.
Herhangi birinin tek göz oda evinde
bir fahişeyle sevişirim her gece.
Ve ne zaman içine girsem onların, göz yaşların dans eder bedenimde;
samimiyetini bozar deniz yumuşağı ıslaklığıyla kendince.