40’ların Cadı Kazanı, Gazi Paşa’ya Suikast gibi, Kâzım Karabekir Anlatıyor gibi, Kürt İslam Ayaklanması gibi Uğur Mumcu’nun yakın tarih merakının ürünlerinden biridir. Kendisinin de sık sık vurguladığı üzere, Mumcu’nun bir tarihçilik iddiası yoktur. Onun yakın tarih ilgisi yine hep söylediği gibi, “geçmişi bilmeden bugünün anlaşılamayacağı” düşüncesinden kaynaklanır. Yakın tarih üzerine yazdığı, hepsi de yoğun araştırma ürünü olan bütün kitaplarını, bugünü daha iyi, çok daha iyi anlama çabası olarak görmek gerekir. 40’lı yılları bu mantıkla derinlemesine inceleyen Mumcu, şu saptamaları yapmaktadır: “40’lı yılların ikinci yarısı soğuk savaş yıllarıydı. Türkiye çok partili yaşama soğuk savaş koşullarında girdi. Çok partili yaşam bu iklimde yeşerdi, hamuru soğuk savaş mayasıyla yoğruldu. 1950-60 dönemi de, soğuk savaş yıllarının izlerini taşıdı. “1946’da solcular tarafından da desteklenen Demokrat Parti, 1950’de iktidara gelir gelmez soğuk savaşın gereği olarak hemen Türkiye Komünist Partisi hakkında soruşturmalara girişti. Ceza yasasının 141-142. maddelerindeki ‘cebir unsuru’nu kaldırarak daha da antidemokratik uygulamalara yeşil ışık yaktı. MİT görevlilerinin aylıklarının T. C. devletince değil doğrudan CIA tarafından ödenmesine izin verecek ölçüde soğuk savaş işbirliğine boyun eğdi. “Bu koşullarda oluşan bir demokrasinin, son otuz yılda üç askeri müdahale ile karşılaşması ve her üç yılından birinin sıkıyönetim altında geçmesi hiç şaşırtıcı değildir. 40’lı yıllar, Türkiye’de demokrasinin niçin bir türlü işlemediğinin açıklamasıdır.”