登入選單
返回Google圖書搜尋
Apoletli Demokrasi Fıkraları
註釋

 Benim için komedi, ciddi olmanın tek yoludur. 

(Peter Ustinov)


‘...Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken...’ diye başlayan ve süregiden masalları yüzlerce / binlerce kere dinlemişizdir hep büyüklerimizden... 1980 öncesinin özgün müzik yorumcusu Melike Demirağ da anlatılan bu masallara karşı onurlu bir tepki ile; ‘...Uyu yavrum uyu/Uyu da sen büyü/Masallarla, ninnilerle uyutayım seni/Filmlerle, şarkılarla büyüteyim seni/.../Bebek birgün büyüyecek dinlemiy(e)cek bu türküyü/Bebek birgün büyüyecek dinlemiy(e)cek bu ninniyi...’ dizelerini bir şarkı yaparak topluma sunmuştur...


Mehmet Akif; ‘...tarihin, kendisinden hiç ibret alınmadığı için tekerrür edip durduğunu...’ ifade eder. Akif’in anlatımını bir doğru, bir öncül olarak kabul edersek; masalların da, fıkraların da, atasözlerinin de hiç değişmediğini kolaylıkla söyleyebiliriz... Dede Korkut hikayeleri, La Fontaine’den masallar, Kutadgu Bilig, Nasrettin Hoca’dan anekdotlar, atasözleri, Karadeniz fıkraları ve daha niceleri... Hala taptaze ve güncel olarak bizimle birlikte durmakta ve yeni yeni her olayın içinde de yaşamaktadırlar/yaşayacaktırlar.


Uğur Mumcu’nun Sakıncalı Piyade’ adlı eserine önsöz yazan Aziz Nesin: ‘...Bu eseri yazdığın için, eline sağlık, ağzına sağlık, canına sağlık... Kendi yazdıklarıma gülemem ama senin yazdıklarını gülerek okudum. ‘Acı acı gülmek’ deyimi vardır ya, işte aynen öyle, acı acı güldüm... Yazılarını okurken, içimde, gülmekle ağlamak arası bir burukluk duydum..’   diyerek duygularını açıklar. Biz de 27 Mart 1998 tarihinin çerçevesinde devlet adamlarımızın ve köşe (olup-olmadığı her biri için ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken) yazarlarımızın anlattıkları/ yazdıkları fıkraları okurken ‘acı acı güldüğümüz’ anların sıklıkla olduğunu söyleyebiliriz.


Nasrettin Hocalardan bir tanesi Salı günü Cuma namazına giderken, eşeğini yine ters kesiyormuş. Yoldan geçen bir adam, ‘Bu kediyse ciğer nerede eğer ciğer ise kedi nerede’ diye düşünürken, ‘Hoca, hoca, hiç göl maya tutar mı?’ demiş. Nasrettin Hoca da: ‘Kazan doğuruyor da neden ölmesin?’ yanıtını vermiş ve ‘Ye kürküm ye’ diyerek kürkünü sıvazlamış...


Eğer yukarıda anlatılan bu fıkraya hiç tebessüm etmeyip garip garip sağa sola bakındıysanız, o zaman lütfen ‘Yalnızca fıkralardan ve konu ile ilgili bazı gülmece çizimlerden oluşan’ bu kitapcığı hiç okumadan bırakınız. Yok eğer, anlatılan bu fıkra sizi tebessüm ettirdiyse/güldürdüyse; demek ki siz, anlatılan bu fıkra merkezli olarak, Nasrettin Hoca ile ilgili en az 5-6 farklı fıkrayı daha biliyorsunuz demektir. O halde!... 


Kanımızca 20-27 Mart 1998 merkezli olayları yorumlayabilmek ve mantıksal bir sonuca doğru gidebilmek için, yalnızca bu dönemin değil, ele aldığımız dönemle ve askeri demokrasimiz ile yakından ilgili olan, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 13 Haziran gibi farklı farklı tarihlerin de bilinmesi; hem de iyi bilinmesi gereklidir... Bu tarihleri 1 Nisan şakasıyla birlikte yorumlayarak yazan Hürriyet’ten Kurthan Fişek: ‘...Nisan ayı şaka ayıdır. Ama, nisana fobimin tek sebebi  bu değil... Mayıs’ın gelişi, Nisan’dan belli olur. Bakalım, sırada, Mayıs’ın neleri var. 1, 14, 19, 20-21, 27, 29... Üzülmeyin be dostlar! Bu aylar da geçer. Ama, şairin dediği gibi, ‘Deler de geçer...’ haklı anlatımını yapar.


Kurthan Hoca’nın ‘...deler de geçer...’ şeklindeki yazdıklarını da ‘Kulağımıza küpe yaparak’, yukarıda anlatılan Nasrettin Hoca fıkrasının mı, yoksa 27 Mart 1998 tarihli MGK toplantısı öncesindeki ‘Muhtıra diye isimlendirilmeyen ama yine de (gazeteciler ve konunun uzmanı siyaset bilimcileri tarafından) post-modern muhtıra olarak kabul edilen’ ve Türkiye’nin gündemini günlerce meşgul eden/ettirilen olaylar zinciri mi daha karışık?... Umuyorum zorsuntu veren bu sorunun yanıtını, ilerleyen sayfalarda yer alan Hürriyet, Sabah, Milliyet, Zaman, Cumhuriyet, Radikal, Yeni Yüzyıl, Posta ve Türkiye gazetelerinden özenle seçilmiş fıkraların içinde bulacaksınız!...


Uğur Mumcu’nun anlatımı içerisinde; ‘Ekonomimiz alaturka, liberalizmimiz arabesk, semayemiz nazlı, işadamlarımız narindir. Ekonomide serbest, siyasette greko-romen güreşiriz. Uçan kuşa borcumuz var, uçmayana hıncımız... Devrim yasak, evrim sakıncalı, döneklik yararlıdır az gelişmiş demokrasimizde... Şimdiye kadar kızarak (anlattım,) yazdım anlamadılar; şimdi (de) gülerek yazıyorum, belki anlarlar!’