Muhafazakâr Düşünce Dergisi bu sayısında, muhafazakâr
ideolojinin çoklukla ihmal edilen bir boyutuna odaklanıyor:
Dış politika. Kuşkusuz, bütünlüklü bir ideoloji olarak
muhafazakârlığın diğer pek çok alanda olduğu gibi uluslararası
ilişkiler açısından da söyleyecek çok sözü var. Dünyanın giderek
küçüldüğü, farklı toplumların daha fazla birbirlerine yaklaştığı,
kitlesel iletişim imkânlarının yükseldiği bir süreçte küresel gelişmeleri
doğru yorumlama ve anlamlandırmanın geçmişe göre
çok daha önem kazandığı açık. Ancak bu alanda rol sahibi olan
aktörlerin ve süreci etkileyen parametrelerin çokluğu ve çeşitliliği
göz önünde bulundurulduğunda dış politika ve uluslararası
ilişkiler gibi alanlarda ortaya konulan iddiaların diğer ideolojiler
gibi muhafazakârlık açısından da nispeten sınırlı olduğunu, hatta
bazı durumlarda çelişkiler içerebileceğini en baştan kabul etmek
gerekiyor. Bu durum, herhangi bir ideolojinin kendi çelişkilerinden
daha çok dış politikanın doğasından kaynaklanıyor.
İç politikada meşru güç kullanma tekeli devlette olduğundan
siyasal gelişmeler devlet odaklı ele alınırken uluslararası alanda
gücün temerküz edeceği bir merkezin bulunmaması ortak
kuralların belirlenmesini neredeyse imkânsız kılıyor. Bu süreçte,
muhafazakârlığın evrensel ideallerine başvurmak mümkün
olsa da devletlerden her zaman bunu beklemek çok da gerçekçi
değil.