登入選單
返回Google圖書搜尋
1856 tarihli bir risale ışığında Tuna Nehri’nin tarihi coğrafyası ve jeopolitiği
註釋

Mazide, hâlde ve âtide, doğduğu topraklardan Karadeniz’in

batısına varana kadar geçtiği uzun ve geniş coğrafyada yaşamış,

yaşayan ve yaşayacak olan toplumların kaderini Tuna

Nehri belirlemektedir. Tuna’nın tarihi serüveni tetkik edildiğinde,

nehrin kıyılarında ya da havzasında kurulan devletlerin,

varlıklarını devam ettirmelerindeki en büyük etkenin Tuna

hâkimiyeti ile paralel olduğu görülmektedir.

Tuna’ya ya da başka akarsulara hâkim olmak, herhangi bir

kara parçasının tasarrufunu elde bulundurmak ile aynı manayı

taşımaz. Her şeyden önce siyasi ve iktisadi gücün göstergesi

olan bir donanmanın varlığı şarttır. Bu donanmayı nehirde

yüzdürmek de nehre gereken bakımın yapılması ile yakinen

alakalıdır.

Elinizdeki çalışma, Tuna Nehri kollarında ve boğazlarında

yapılması gereken temizlik, tamir, inşa vs. faaliyetlerinin bir

projesi niteliğindedir. 1856 yılının yaz aylarında, Tuna Nehri

havzasında araştırmalarda bulunan Tuna Avrupa Komisyonu

üyeleri, nehrin genel durumu ve yapılması gerekenleri not

ederek bir risale halinde Komisyon Meclisi’ne sunmuşlardır.

Tuna’nın Karadeniz ile buluştuğu Hızırilyas, Sünne ve Kili

boğazlarının hâkimiyetinin 1829-56 yılları arasında Rusya’da

olması ve nehre gereken ehemmiyetin gösterilmemesi, 1856

Paris Antlaşması’yla yeniden boğazlara egemen olan Osmanlı

Devleti’nin işini hayli güçleştirmekte idi. Buna rağmen devlet,

gerek harp gemilerinin gerekse ticari araçların geçiş güzergâhı

olan Tuna’yı her türlü tehlikeden arındırmak için gereken bütün

çabayı göstereceklerini ve taşımacılığa elverişli bir hale getireceklerini bildirmiştir. Çünkü Tuna her şeyden önce Osmanlı

Rumelisi’nin kalesi konumunda idi.

Tuna ve havzası, son zamanlarda araştırmacıların cazibe

merkezi oldu. Öyle görünüyor ki bu ilgi giderek artacaktır.

Çalışmaların sağlıklı sonuçlara ulaşmasında en büyük pay, arşiv

kayıtlarına ve döneminde yazılan kıymetli eserlere düşmektedir.

Araştırmamıza konu olan bu kıymetli risaleyi günümüze kadar

ulaştırıp çalışmamıza vesile kılan isimsiz kahraman Osmanlı

mühendisine, İngiliz Mühendis Wilkinson’a ve Kaptan Spratt’a

şükranlarımı sunuyorum.