GİRİŞ
Burada iki temel kavramı işleyeceğiz, hayalet nedir, nasıl meydana gelir ve bir şey nasıl oluşur, meydana gelir? Herhangi bir şey nasıl oluşuyorsa, kozmik yasası, mekanikleri ve dinamikleri hangi protokolleri takip ediyorsa, hayaletler de bu şekilde oluşuyor.
Bir hayaleti neye benzetebiliriz? Hayaletler bir çeşit moleküler dizilimin ışıması anlamına gelir, işin ışıma kısmı o şeyin hayaleti olur. Herhangi bir moleküler yapı, bundan sonra moleküler yapı değil bu olaya dizilim diyeceğim, herhangi bir dizilim içinde yer alan unsurlar, atomlar, temel olarak termodinamik ikinci yasasına bağlı olarak hareket ederler, özgürleşme arzusu. Meseleye böyle, bu felsefik açıdan yaklaştığımızda her bir araya gelme sonrasında unsurlar, ayrılma ve özgürleşme dağılma arzusu içinde hareket ederler. Örnek olarak su molekülünü ele alalım; H20, hidrojen ve oksijen atomları birbirlerinden ayrılma, entropiye ulaşma arzusu taşıdıkları için kolayca su, fiziksel bazı etkileşimlerle, elektrik verilmesiyle filan birbirlerinden ayrılırlar.
Ama uranyum, titanyum gibi malzemeleri ele aldığımızda, hatta altın gibi soy elementleri ele aldığımızda kendi atomlarının oluşturduğu dizilimler o kadar sıkıdır ki elektronlar kendileri için az alan bulurlar, entropi arzuları yüksek olmasına rağmen ayrışmaları zor olduğu için daha yüksek ışıma yaparlar.
Her maddenin ışıması bir radyasyon değeri vardır, sıkı dizilim yüksek radyasyon, gevşek dizilim düşük ışıma anlamına gelir. Hayaletlerin kuvvetleri dizilimler ve sıkışma ile ilgilidir. Şimdi oluşum kısmına bakalım, bir şey hiçlikten nasıl oluyor da bir varlık haline geliyor?
Burada da tersine bir hareket görüyoruz, ışımadan maddeleşmeye doğru tersine bir entropi görürüz, kozmik düzen bu şekilde kurulmuş ve bizler de bütün sistemlerimiz ile bundan bağımsız ya da istisna değiliz. Bütün bu kurallar bir biyolojik beden ve zihin ruh için de aynı şekilde işler, metaforik sembol değeri, eşyanın arzusu şeklinde isimlendirilebilir. Eşya bütünden ışımaya, ışımadan maddeleşmeye doğru ileri ve tersine entropi üzerinden hareket eder.
Şimdi işin metafizik kısmına gelelim, bir şeyin oluşabilmesi için herhangi bir nüvenin, en küçük parçanın boşluk alanına emanet olarak alınması gerekir. Boşluğun da kendine göre bir çekim alanı vardır. Çok eski zamanlarda, örneğin telepati ile zihinden zihne etkileşim olurdu ama sonradan üstün zihinlerin baskın zihinlerin zayıf zihinleri etkilemesinden dolayı, hani şu ünlü perdeler ve örtüler alegorisi vardır ya dinlerde, o alanlar kapatıldı. Bundan dolayı ata mirası olan telepati işlerini insan milleti artık pek yapamıyor, karanlık tarafta kaldı bu yetenekler.
Herhangi bir nüve, genellikle herhangi bir travma sonrası gelir, bu duruma bir çeşit süper sıçrama ya da kuantum sıçrama şeklinde bakabiliriz. Ani bir şekilde gerçekleşen herhangi bir travma zihin sistemine bir çeşit nüve bırakır, adeta herhangi bir şeyin tohumu şeklinde orada durur ama bu nüve bir meta-varlık olarak ışımaya devam eder. Sonrasında ise dışarıdan meydana gelen başka şeylerin ışımaları eşleşmeye başlar, tersine entropi oluşmaya başlar. Bu adeta bir tuğlanın öğütülerek kum yığını haline getirilmesi, sonra kum yığınının birleştirilerek bir tuğla haline getirilmesi gibi bir durumdur.