ÖNSÖZ
Elinizdeki kitap Endonezya İslâm Bilginleri Kurumu (MUI) Endonezya İdari Düzeni İlk Basamağı Sokak Amirleri (Erte) Makaleleri, Endonezya Seçim Sistemi, Endonezya’da Özerklik Cilt I, 2015, adlı kitapları yazarken; yazmak zorunda olduğumuz makalelerden meydana gelmiştir. Kısaca Özerklik kitabını yazarken bu kitabı aralarda yazdık. İslâm dünyasını tanımadığımızı da konuları çalışırken öğrendik. Sorumluluk ve ülke, millet ve vatan, halk ve devlet, din ve iman gibi insan yaşamını yönlendiren temel kavramlara bakışımızdaki sakatlık düzelmedikçe de doğru istikamete yöenlip ülkemizi yükseltemeyeceğimizi öğrendik. Yaklaşık 4 senedir Endonezya ve Endonezce üzerinde çalışırken edindiğimiz deneyim; Endonezya çalışmak mutlaka bir Endonezya terminolojisini en azından 3 lisan üzerinden öğrenmeyi gerektiriyor: Endonezce, Felemenkçe, Japonca. Biz Felemenkçe bilmediğimizden ister istemez bir ayağı güdük bırakarak çalışmalarımızı sürdürdük. Burada tekraren şunu belirtmek isterizki; Japonca eserlere baktığımızda sorunu yerinden doğru gören Japonlar araştırmaları mutlaka 2-9 kişiye kadar çıkan ekiplerle yapıyorlar. Aiko Kurosawa hanım gibi bireysel çalışanlara az raslanıyor. 5.000X2.000 km. devasa ebadı bir tarafa bir yerel lisanların bolluğu ve Endonezce, Felemenkçe zarureti gerçekten çalışmaları zorlaştırıyor. Tabiiki bu bizi yıldırmıyor. İtiraf edelimki 60’lı yaşlara geldiğimiz şu günlerde hırsımızı daha da bileylendiriyor. Endonezya’yı tanımak Türkiye’yi tanımaktır. Bu kadar da net yazıyoruz. Her üç müslümandan birisinin Endonez olduğu bir Dünyada her şeyin para, iman, sülale değerleri içinde eritildiği İslâmi değerler dizisinin nutuklarda esen bir havai rüzgar olduğu ülkedir Endonezya. Lâiklik; İslâm şeriatı ile uyuşmaz diyenler kendi şeriat ve enaniyetlerine sığınan zihniyettir. Demokrasi içinde İslâm, denen uygulama lâiklik ile İslâm bir arada olur kuramı aynı sonuca varmaktadır.
Ortak sorunumuzun adıdır: Dine bakış. Olumsuz laiklik uygulamaları Mısır, Kuzey Afrika İslâm ülkeleri ve Türkiye’de insanları lâiklikten soğutmuştur. Devletçi lâiklik, zalim ve hükmeden bir asker, devlet adamı elinde halkı doğru olandan soğutmuştur: Lâiklik. Şimdi zaman örgüsünü örmeye devam ediyor; olumlu düşünen ve olumlu uygulanan bir lâik- liberal İslâm düşüncesi üzerine inşa edilmiş cemiyet ve tabiat insanımızı telef etmeyecek ve ayakları üzerine dikelmesini sağlayacaktır. İslâm şeriatını uyguluyorum diyen ülkelere baktığımızda ne demek istediğimizi çok iyi anlayacaksınız. Anaerkil Endonezya’da bir İslâm ülkesi olarak ataerkil bir din olan İslam var. Ama anaerkil bir toplumda; kadın, insan var: Annemiz, kızkardeşimiz, sevgilimiz, eşimiz, kızımız, yengemiz, ablamız var. Ama düşünce yok. İş var, sorumluluk yok. Her türlü nimet zebil gibi var. Beslenme yetersizliğinden hasta veya ölen çocukların istatistikleri sağlık ocakları (Puskesmas) duvarlarında var. Listeyi uzatmak mümkündür. Araştırdığınız her konu sizi aşağıdaki kavramların çerçevelediği bir alana götüreceği kuşkusuzdur: Sömürme ve sömürülme, siyasi ve idari kargaşa, sosyal huzursuzluk ve istismar, rüşvet ve yolsuzluk. Neredeyse insani değerler dizisinin sorgulanacağı derecede tabiata ve insana küsmüş bir sosyal yapı. Sözlerimizin mübalağa olduğunu düşünmeyiniz lütfen. Hemen tatmin olmak için de yutup adreslerinden Endonezce bilmeseniz de uqubat cambuk, cambuk, sampah, sampah di indonesia, korupsi, keperawanan test ifadeleriyle çağıracağınız filimleri seyrettiğinizde gerçekleri biraz daha iyi hissedeceksiniz. Burası Endonezya’dır. Ülkemizden 12 bin kilometre uzakta bir 15 bin civarında adadan müteşekkil bir Güneydoğu Asya ülkesidir. Bu kadarı yetmez; din kardeşimizdir Endonezler. Şeriat şirketlerinin yüzde 30 faizle borç verdiği bir ülkedir. Şeriat adına kız çocuklarının sünnet edildiği, yine şeriat adına kız çocuklarının 13-17 yaş kuşağında okullarda bekaret testi yapıldığı bir ülkedir. Evet biz örnekleri çoğaltmadan şunu demek istediğimizi açıkça beyan ediyoruz: Hazreti İsa’nın ben demezsem taşlar haykıracak dediği gerçekleri yazıyoruz. Ama bir o kadar da iddia ediyoruzki yanlış fikirlerimiz, kanılarımız olabilir. Ama yalanımız yoktur. Din davası güttüğünü söyleyenlerden de farkımız budur. Aslında eğer yüreğimizde bir nebze vicdan birazcık da insaf var ise yalan konuşanın cehennemde bilmem kaç bin derece ateşte yanacağını söyleyen hocaefendilere de bir kaç sözümüz olacaktır: Devlet Başkanlarının sülalesi için çalışıp gayret ettiği, İslâm deyince de yer gök inleyen bir Endonezya örneğinden çıkaracak en önemli ders din adına hareket edenlerimize ibret verici numunelerle dolu olmasıdır. Vakıf adıyla ülkeyi talan etmek İslâm ülkelerinin ortak özelliği, din ve iman adına adam kayırmak hem de sadece kendi mezhep ve tarikatı doğrultusunda olanlara ikbal ve makam verip geri kalanlarını adeta bir kaşık suda boğmak din adına fetva ile de helâl mesabesinde görülüyorsa, İslâm dininin ne hale geldiğini ilk önce din adamlarımızın görmesi gerekir. Devlet Başkanı vakıf kurar ardından da 5 milyar dolar servete 13 aylık Başkanlığı sırasında ulaşırsa; oğulları ve enişteleri de şirketlere sahip olursa artık bize sadece şu soruyu sormak düşer: Ne zaman düzeleceğiz? Yeryüzünde olan biteni görmezlikten ve bilmezlikten gelmek, hele hele kendine ait olandan adeta saklarcasına görmeyip kaçmak ve uzaklaşmak, ardından da ilgili bilim ve araştırma kurumlarından ünvanlar üretmek hem kendimizi hem de toplumu uyutmaktan başka ne işe yarayabilir ki? Din adına hareket edenlerin karizmatik ülküleri ve fikirleri ufuklarımızı kesmek ve uyuşturmaktan başka bir işe yaramadı. Endonezya’yı tanırken kendimizi de böyle tanıdık. Kavramları adeta yeniden sorgulamak ve “kıyam” ülküsünü canlandırmak gerekiyor. Ama önderlerimizi dini bayrak edinenlerden seçmemek kaydıyla. Önderimiz kendimize olan güvenimiz akıl ise yolumuz açık, ufkumuz derin olacaktır. Siz bakmayın “akıl nereye kadar gider?” diyen uyuşturucu din bezirganlarına. Endonezya’yı tanımak ve tanıtmak ülkemizin geleceği için hayati önem taşıdığını düşünüyoruz. Eğer İslâm zihniyetimizde doğruları veya yanlışlarımızı kıyas yapacaksak Güneydoğu Asya’nın adalar insanının mülayim ve de mülayim olduğu kadar yumuşak atın tepkisi pek olur misali içinde patlamaya hazır bir volkan gibi bir ruh taşıdığını görmemiz gerekecektir. Kadın, musiki, ilâç konularını da diz çöküp bize muallimlik edecek kadar da bilen bir uluslar topluluğundan söz ediyoruz. Burası Endonezya’dır. Burası yoksulluk ve sefalet ile zenginlik ve sefahatın bir arad dudak uçurtacak derecede farklı olduğu bir ülkedir. Zihniyet şudur: Herkes bankadır. Ama hemen hemen herkes yoksuldur. Adım başı size para satacak birisini bulabileceğiniz ama para satanın da paraya muhtaç olabileceğini düşündüğünüz bir yaman çelişkinin ülkesidir Endonezya. Siz bakmayın Türkiye’de din satın alan / satan ama uluslararası alanda ne ülkesi, ne vatanı ne bayrağı olan sömürgenlere. Endonezya ayağa kalkarsa; İslâmi bir tabirle dersek kıyam ederse tam kıyam eder fikrimizi korumaktayız. Endonezya gerek İslâm dünyası gerekse Dünya için önder ve yön verecek güç tohumlarını bünyesinde taşımaktadır. Endonezya’nın karamsar çizdiğimiz tablosu bizim karamsarlığımızdan değil yalan ve palavra yazma alışkanlığı olmayan huyumuzdandır. Yoksa din bayraktarlığı yapanların eline kalsa hacca gitmeyene kız vermiyorlar, palavralarını daha çok dinleyecektik. Nasıl olsa İslâm bayrağını eline alana; ülkeye ihanet etmek bile helâldir. Ahir ömrümüzde lâikliği bu kadar yürekten savunacağımıza biz bile inanmakta zorluk çekiyoruz. Nefesimiz olduğu müddetçe Endonezya’yı Endonezce ve Japonca kaynaklar ile Endonezya tecrübemizi bir araya getirerek yazmaya devam edeceğiz. Sadece ve sadece gördüğünü söylemek insan olmanın borcunu ödemektir. Fikirlerimiz; hatalar ve isabetsizliklerimiz ise okuyucunun ufku ve akıl çerçevesi içinde ölçülüp biçilsin isteriz. Satılan ve yok edilen İslâmi değerler dizisi olunca, ülkesi, milleti, bayrağı olmayanlar da aynı cemaat ve tarikat mensupları oluyor. Evet; ülkesi, milleti, bayrağı olmayan bir İslâm pazarlamacılarına Sancakı Şerifi kaldırdık, biz. Diktik Sultanahmet Camisi minberine biz. II. Mahmut’un yolundan gideriz biz. Mustafa Kemâl Paşa gibi lâik müslümanız biz.
Ali Osman Muş
19 Temmuz 2015, Samsun