Türk halk anlatılarının en sevilen tiplerinden birisi olan Keloğlan, önemli bir geleneğin baş aktörüdür. Keloğlan masalları incelendiğinde giriş bölümündeki tekerlemelerde kahramanın garipliği, çaresizliği, öksüz veya yetim oluşu sıklıkla vurgulanmaktadır. Masal boyutuyla Keloğlan yerleşik olanın, haksızlıkların, aldatılmaların karşısında bir destan kahramanı gibi bedeniyle, bileğinin gücüyle değil kıvrak zekâsı ve uyanıklığı ile durmaktadır. Kendisine yöneltilen soruları kıvrak zekâsıyla yanıtlaması destan devrinin bilge tiplerini hatırlatmaktadır. Bu bilgelik, masallarda gördüğümüz şekliyle şöyledir: Herkes uyur, Keloğlan daima uyanıktır. Keloğlan Türk zekâ timsalidir; millîdir; üstelik kellerin yüz akı, millî gururudur.
Bir anlatı kahramanı olarak Keloğlan’ın mitik dönemden itibaren sorgulanmaya çalışılması esasında konunun masallarla sınırlanamayacak kadar geniş olmasından kaynaklanmaktadır. Mitten medyaya oluşan bakış açımızda masallar, Keloğlan’ın akıp giden zamanda uğradığı bir durak ve yaşadığı köşedir. Keloğlan’a masal dünyasının kapısı henüz aralanmadan da onun bir yaşantıya sahip olduğunu bilmekteyiz. Keloğlan, masal dünyasının sınırlarını aşalı uzun yıllar olmuştur. Dolayısıyla bugün Keloğlan’ı yaşamın içinde farklı boyutlarda görmek ve kabul etmek olağan sürecin bir sonucudur. Bu çalışmada Keloğlan kültürü gelenekten geleceğe sorgulanarak medyadan dijital kültüre bağlayıcı bir çözümlemeyle ele alınmaktadır.