Roman; yaşanan hayattan yazıya damlayan anılardır.
Ya da şöyle diyeyim: Roman hayattan sayfalara damlayan satırlardır.
Ancak, kimi romanlar hayatın içinden çıkar. Kimi romanlar hayata tepeden bakar. Kimi romanlar hayal ürünüdür. Hangisi olursa olsun, roman yazarının hayatından, hayatla ilgili gözlemlerinden sayfalara yansır.
Elinizdeki romanda birçok söz, düşünce, eylem; devlet ve toplum eliyle baskı altında tutuluyor. Sanki “Sözler, düşünceler ve hayatlar baskı altında alınınca yok sayılacak.” böyle bir düşünce düzene hâkim.
Hâlbuki öyle olmuyor. Yasal veya gayri yasal, baskı altında tutulan sözler, düşünceler, hayatlar toplumda varlığını sürdürmeye devam ediyor. Konular açıkça konuşulmadığı için farklı yerlere çekilebiliyor. Baskı altında tutulan sözleri, düşünceleri, hayatları, çıkar çevreleri kendi çıkarlarına kullanabiliyor. Baskı altında tutulan düşünceleri bazı çevreler kendi ideolojik, siyasi veya dini görüşlerine âlet edebiliyor.
Sözlere, düşüncelere, hayatlara sunulan özgürlükle her konunun açıkça konuşulur ya da tartışılırsa doğru değerlendirmeler yapılabileceğine inanıyorum.
Bizler bir şeyleri görmezden gelince veya hasıraltına süpürünce, hiçbir şey hayattan kaybolup gitmiyor. Tam tersine küçük bir kartopu iken, ivme kazanarak çığa dönüşüyor.
Baskı yerine özgürlüğün, akılcı, mantıklı, bilimsel ve gerçekçi olduğuna inanıyorum.
Okuyacağınız roman, toplum içinde var olan, ancak ne hikmetse hasıraltı edilen düşünce gelişimlerini, yaşam seçimlerini konu ediniyor.
Atalarından edindiği toplumsal Müslümanlıkla solcu, laik, demokratik bir hayat yaşayan insanın Kur’an okumasıyla başlayan serüveni ilginç gelişmeler, tartışmalar, sorunlar romanda hayat buluyor.