“Cehennem bizdik. Alev topu gibi parlayan gözlerimizdi. Yaşadığınız hiçbir olay, gizlenmeden, sizi değiştirmeden gerçeğin kendisi olamazdı.”
İşte bu değerler çölünde adlarımızı ve kişiliklerimizi çoktan unutmaya başlamıştık.
“Tanrı, hikâye anlatmayı çok sever. Homeros ve Platon’a da ne çok hikâye anlattırdı. O anlattıkça biz, onun Tanrı olduğuna karar verdik değil mi canım sevgilim Mel?” derken, Tanrı’yı, bir yandan aklamaya çalışırken, Tanrı’ya kızgınlığını da saklamayan yazar, onunla bir çeşit oyun oynuyor; onu, âdeta düelloya davet ediyor.
Horon teperek ölüm meleğini şaşırtmak isteyen yazar, varlığımızı sonlandıran o gizemli yok oluşa mitolojik ve şiirsel bir dille meydan okuyup modern ve destansı bir ağıt söylemektedir.
Yazar; toplumsal ve siyasal huzursuzluğun estetiğini geliştirmeye çalışırken bu huzursuzluk ve aykırı hâller, yazarın öykü karakterlerini de aykırılaştırmış, kahramanlar öykülerde yazara bile başkaldırmıştır.