“Merak edersin, söyleyeyim.
Beni görmeye geldikten iki ay sonra İstanbul’da, havaalanı yakınında arabada ölü bulundun, kalp krizi. Kalbin çok kötü durumdaymış, biliyor muydun?
Arabayı kenara çekmişsin, motor çalışmıyormuş.
Yoğun yağmurlu ve rüzgârlı bir gecede. Hani öyle fırtınalar vardır ki tüm sesleri boğar, işte öyle bir geceymiş.
Ölürken seslendiysen, bağırdıysan bile kimseler duymamış, polis öyle söyledi. Nereye gidiyordun baba?”
Sedef Betil, yaşamın içinden seçtiği ufacık anları, yağlı boya tablolar çizercesine, kendine özgü bir üslupla anlatıyor.
Parçalar ve Zerreler, umutsuz bekleyişlerin, tatsız ayrılıkların, anne ve babalarla evlatlar arasındaki tatlı sürtüşmelerin, zamansız karşılaşmaların, sıcak ama çok sıcak yaz günlerinin, kız kardeşler arasındaki nedensiz çekişmelerin, bir pazar günü kadın olma halinin, deniz kenarındaki otellerin, işlevsiz müzelerin kitabı.
Kelebek dokunuşlarını andıran minimal öyküler…