登入選單
返回Google圖書搜尋
KABİR AZABI VE NİMETİ
註釋

 MUKADDİME

Şüphesiz ki hamd Allah'ındır. O'na hamdederiz ve O'na istiane ederiz ve O'ndan mağfiret dileriz. Ve nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerimizden Allah'a sığınırız.

Allah kime hidayet ederse onu saptıracak yoktur ve kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Ve Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Ve Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim.1

Allah (subhanehu ve teala) “Bidayet'el-Salikin” serisinin bir devamı olarak bu kitabı yazmamı nasib etti: “Kabir Azabı Ve Nimeti”

1 Bu hitabın kitapların başında zikrediliyor olmasının sebebi, Allah Resulu (sallallahu aleyhi ve sellem)'den sahih olarak gelen bir sünnet olmasıdır. Bu hitab Hutbet'ul-Hace diye bilinir. Allah Resulu (sallallahu aleyhi ve sellem) bu başlangıç duasını nikâhta, cuma hutbelerinde vb. ortamlarda okumuş ve bizzat sahabîlere (radiyallahu anhuma)'ya öğretmiştir.

Kur'an ve Sünnetle amel eden her âlim ve davetçi, kitaplarına ve konuşmalarına bu dua ile başlar. Günümüzdeki sünnet inkârcıları ise kasten bu sünneti iptal etmek için kendi düzdükleri kafiyeli sözlerle başlarlar. Bu seni şaşırtmasın! Ben inanıyorum ki, müslüman kardeşlerime bu bilgileri aktarmam zaruridir. Çünkü kabir azabı ve nimetleri akideyi ilgilendiren mes'elelerdendir. Bizim tarafımızdan bilinmesi kaçınılmazdır. (Doğru) imanın rukunları, kabir azabı ve nimeti, cehennem azabı ve cennet nimetleri gibi.

Bu meseleleri öğrenmek kalbin canlanmasına, bu da dışa yönelik amellerin hareketlenmesine vesile olacaktır. Bu durum ahlakımızın düzelmesi ve tabii olarak da müslümanlar ve tüm ümmet için emniyetli, (dış zararlardan) korunmuş bir hayatın (İslami) esaslar üzerine bina edilmesi anlamına gelecektir.

Biz biliyoruz ki bozulma, bir fert veya toplulukta uyarıcıların az olmasından kaynaklanmaktadır. En büyük uyarı Allah (subhanehu ve teala)'ya iman hususunda olmalıdır. O'nun özel veya sosyal hayatımızda, gizli veya açık yaptığımız her şeyi gördüğüne, meleklerin var olduğuna, kabir azabı ve nimetine, cennete ve cehenneme ve inanılması gereken tüm konulara inanmak da bunlardandır.

Mü'min bir şey söylemeden veya yapmadan önce zihninde bu yaptığı işin sonucunun onu Allah (subhanehu ve teala) tarafından nereye götüreceğine bakması gerekir. Cehennem, cennet, kabir azabı ve nimeti gibi... Binaenaleyh bir mü'min iyi işler haricinde bir iş yapmamalı, yine de ona yakışmayan bir şey söylediği veya yaptığında da, kabir azabını ve cehennem ateşini ayaklarının altından daha yakın hissetmelidir.

Allah (subhanehu ve teala)'dan günahlarının affedilmesi için istiğfar etmeden sakinleşmemelidir. Rabbinin önünde gözü yaşlı, başı eğik ve pişman vaziyette yalvarmalıdır.

Bu inançla dolu önceki müslümanlar (selef) dünyayı fethetmişlerdir. Günümüzde ise İslam ümmeti, bizim imanî (boyuttaki) cahilliğimize binaen bütün yüksek ahlaki ve kültürel değerlerini kaybetmiştir. Biz saadetimizi, istikrarımızı ve emniyetimizi kaybetmiş bir durumdayız.

Aramızdaki kardeşlik sevgisini, cihadı ve Allah yolunda kurban vermeyi unuttuk. Bu da düşmanlarımızı cesaretlendirip, birbirlerini (yardıma) çağırıp topluca bir sofraya oturur gibi üzerimize saldırmalarına yol açmıştır.2

2 Müellif burada şu hadise veya hadiseye adeta işaret etmektedir: Sevban (radiyallahu anh)'tan rivayet edilmiştir: “Allah Resulu (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Yakında ümmetler yemek yiyenlerin çanaklarına davet ettikleri gibi size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.” Birisi: ‘O gün sayıca azlığımızdan mı (dolayı mı olacak)?' dedi. (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Bilâkis siz o gün kalabalıksınız, fakat selin önündeki çer-çöp gibi (zayıf) olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden Dünyada çok şey kaybettik, bir de ahireti kaybetmek çok feci olurdu.

Dinimiz önderliğin meşalesidir. İslam ümmetinin ve Allah'ı arayanların yolunu aydınlatan bir meşale... O meşale ki, kalplere hayat verir ve birleştirir. Nefret ve düşmanlığı giderir. Şeref ve saadetimizi geri iade eder- Fakat bu sadece meşaleye iki elle sarılırsak mümkündür. “...O halde var mı ibret alıp düşünen?”3

Bana bu kitabı yazmamda yardımcı ve destek olanlara teşekkürü bir borç bilirim. Özellikle hocam Muhammed Nasiruddin el-Elbani'ye teşekkür borçluyum, çünkü bana yayınlanmamış “Sahih el-Terğib ve't-Terhib”4 isimli sizden korkma hissini alacak. Allah sizin kalbinize de vehn atacak.” Biri: ‘Vehn nedir ey Allahın Resulü?' dedi. ‘Dünya'yı sevmek ve ölümü kerih görmektir.’ buyurdu.” Bkz. Ebu Davud, 4297. hadis. Şeyh el-Elbani “sahih” demiştir. (mütercim)

3 Kamer Suresi, 15. ayet

4 Şeyh el-Elbani, İmam Münziri'nin “el-Terğib ve't-Terhib” isimli çok hoş ve faydalı eserini tahkik edip sahihlerini ve zayıflarını ayırmıştır. Anlaşılan o ki bu kitap yazılırken Şeyh el-Elbani daha hayattaymış. Hicri 1420’de vefat eden Şeyh Muhammed Nasiruddin el-Elbani, zamanımızın büyük hadis alimi idi. Muhaddis el-Asr (Asrın Muhaddisi) diye anılırdı. Günümüzdeki Hadis ve Sünnet çalışmalarının hemen hemen hepsine katkısı vardır. eserini araştırmalarım için inceleme imkânı vermiştir. Allah (subhanehu ve teala) onu iyilikle mükâfatlandırsın.

Allah (subhanehu ve teala)'dan temennimiz bu kitabın O'nun rızasına uygun olmasıdır. Bizden bu amelimizi kabul etmesini diler, beni ve müslüman kardeşlerimi kabir ve cehennem azabından korumasını ümit ederim. Bizi kabirde nimetlendirmesini ve cennetini vermesini talep ederim. O'ndan dünyada ve ahirette bize iyi şeyler vermesini dileriz. Muhakkak O'nun gücü buna yeter. Bazı tekfirci zihniyetli alim geçinen zavallılar kitaplar yazıp her fırsatta Şeyh el-Elbani'yi kötülemeyi kendilerine görev edinmişlerdir. Oysa ki bunların hocası mesabesindeki biri şöyle demiştir: “Nerde bir zayıf hadis görsem, tüylerim diken diken olur, bunu Şeyh el-Elbani'ye borçluyum.”

Hüseyin el-Avayşe