“Bazen aklını yiyecek gibi oluyorsun değil mi? Anlamaya çalışıyorsun olup biteni. Tam oturttum derken taşı gediğine, kendini, örümceğin ağına sarmalanmış ve çırpındıkça daha çok sarmalanan bir av gibi hissediyor ve daha o anda darmadağın oluyorsun. Hayatını sorguluyorsun. Tüm bu yaşadıklarına bakıp, başına gelenlerin, neden seni bulduğunu anlamaya çalışıyorsun, değil mi?
Tıpkı şu an bu ifadelerin neyi kastettiğini anlamaya çalışman gibi!
Öyle zamanlar oluyor ki, zihninde beliren farklı farklı görüntüler ama çoğu anlamsız gibi bazen. Aslında bir o kadar da anlam yüklü... Çünkü kendinin, bazen kendin olmadığı düşüncesinden alıkoyamıyorsun kendini. Alıkoyamıyorsun, çünkü içinde başka birisi yaşıyormuş gibi hissediyorsun bazı zaman. Ve sen seni tanıyamayacak kadar, kendine yabancı olduğunu düşünüyorsun. İçinde, sana ait olan ama senin olmayan anıların dolaşıyor ara sıra. Senin yaşadığın ama ne zaman ve nasıl yaşadığını bir türlü anımsayamadığın anılar bunlar. Sana ait bir mazi ama ne zaman senin tarafından gerçekleştirildiğini bilemediğin bir geçmişle yaşıyorsun. İçinde, sanki başkasına ait ve sende unutulmuş bir başka yaşam var! Ve anlamlandıramıyorsun o yüzden olanları. Anlamıyorsun, değil mi? Hatta o kadar ki, kendim dediğin o kişinin, gerçekten sen olup olmadığını bile bilmiyorsun. Ve zihin duvarına yansıyan şu soru kendini sorgulattırıyor sana; Sahi, kimim ben?
Hadi bakalım, ver yanıtını; Kimsin sen?”