登入選單
返回Google圖書搜尋
Çağdaş Amerikalı Zenci Romancılar
註釋

Amerika'da "zenci" (Negro) terimi bir stereotipi (kalıp imge), yani ayrımcılığı gösteren bir terim ise de, Türkiye'de bu sözcüğü aşağılama anlamında kullanmadığımızdan, Türk toplumunun değer yargılarını esas alarak kitabın özgün başlığı olan "Çağdaş Afro-Amerikan Romanı" yerine "Çağdaş Amerikalı Zenci Romancılar" başlığının Türk okurunca daha anlaşılır olacağına karar verdik. Kitabın içinde ise özgün terim• olan Afrika kökenli Amerikalı anlamına gelen "Afro-Amerikan" terimini kullanmakta bir sakınca görmedik



Afro-Amerikan yazını, Amerika'daki çoğunluk/azınlık güç ilişkilerinden farklı bir şey olarak görülemez: "Kendini bulma, otorite ve bütünlük ile ilgili metinlerde, "diğeri" olarak tanımlanan daha yetkisiz grup kendisini daima daha güçlü grubun çerçevesinden kurtarmalıdır." Afro-Amerikan romancılar, beyazların gösterge sisteminden sistematik olarak silinen siyah kimlik sorunsalını incelemişlerdir.



İlk Afro-Amerikan romancısı William Wells Brown'un Clotel (1853) romanından bu yana, Afro Amerikan romanı hiç "tekbenci (solipsistic), kendine gönderme yapan bir anlamlama (gösterme) sistemi değil de simgesel sosyokültürel bir edim olmuştur. Afro-Amerikan romanındaki ortak temalar romanların yazıldığı dönemlere göre değişmiştir: kölelik teması, giderek 19. yüzyıl sonundaki kentleşme süreciyle sosyal koşulları gerçekçi bir biçimde ele almış ve 20. yüzyılın ilk yarısında Doğacılık (Naturalism) denemelerine geçiş yapmıştır. 1950'lere kadar Afro-Amerikan romanı geleneksel kölelik ve ırkçılık temalarını ayrıntılı bir biçimde işlemiştir. Bazı yönlerden beyazların yazınından ayrılamaz, çünkü beyaz yayıncılar, siyahların algı biçimlerini "denetim" altında tutuyorlardı. Dünyaya beyazların açısından bakmadığı müddetçe, siyah metinler asla yayınlanamıyordu. 1950'lerden sonra, Doğacılık geride bırakılmıştı; onun yerine modern yazınsal tekniklerle birlikte siyah folkloruna özgü mit, ritüelleri birleştiren gerçeküstücü ve deneysel üslup özellikleri kullanıldı. Siyah kadın ve erkek yazarlar, deri renginin karakteri nitelediği bir dünyada, yaşamın mantık dışı yönlerini kayda geçirdiler. Özellikle siyah kadın romancılar, ideoloji, aile ve toplumun siyah kadının yaşantısına etkisi üzerinde durdular. 



Irkçı bir toplumda yerinden koparılma ve dışlanmışlık duygusu beyaz rengi savunan düşmanlık dünyasıyla bağlantılı olan Afro-Amerikan topluluğunun temel bileşenlerinin yardımıyla anlaşılır. Afro Amerikan bireyi ve topluluğu birbirlerine yakından bağlıdır ve bu sıkı ilişkiye tek gerçek tehdit, bireyin, kendi tarihi ve topluluğundan ayrılmasıyla gelir. Afro-Amerikan romanının kurgu dünyasının geçirdiği gelişim sürecine bakarsak, siyah karakterlerin yaşamlarını devam ettirmek ve temel insan haklarına kavuşmak için önce bireysel kimliklerini kazanmak zorunda olduklarını görürüz. Yazarlar siyah imgeyi ve bunun gönderme yaptığı kimlik kavramını aramalarına izin verdikleri karakterlerin bu imgeye sahip çıkmaları için yazını, toplumun etkin bir iletişim sistemi olarak görmüşlerdir. 



Harlem Rönesansı'nda siyahlar "imgeyi denetleme" konusunda pek başarılı olamamışlarsa da Afro-Amerikan yazını tarih boyunca imge-denetimini (image control) amaçlamışlardır. Bu dönemin yazarlarına göre toplumdaki yozlaşmayı gidermede ilk adım, bilinç yozlaşmasını gidermektir. 1934-1948 yılları arasında Senghor ile Cesaire Negritude kavramını geliştirdiler. Onlara göre siyahların mantığı beyazlarınkinden farklı olduğundan, sezgilerini katılımcı bir biçimde kullanıyorlardı. Bu kavram, siyahların anlamı denetimlerine alma sorununu halletti ve 1980'lerde çağdaş yazın ürünlerini etkiledi. Baraka'yla başlayarak 1960'lardan bu yana devam eden sanatın bir savunma aracı olduğu gerçeği sonucunda çoğu siyah yazar 1970'lerle 1980'lerde imgeleri ve anlamı denetleme amacıyla yazdılar. 

Jean-Paul Sartre, Saint Genet’de "Sözcük, Diğeri'dir." der. Siyahlar için Diğeri, Beyaz ve erkektir. Öyleyse dünyaya eleştirel bir bakış açısını verme anlamına gelen üslup aracılığıyla Diğeri'ne sunduğumuz imgeleri denetlemek zorundayız.



Bu bağlamda, tarih boyunca hem kendi kültürlerinden yoksun hem de beyaz Amerikan kültürünün dışında bırakılan Afrikalıların ürettikleri Afro-Amerikan kültürü, dünyadaki azınlık kültürlerinin bir paradigması işlevini üstlenebilir.' Baskın topluluğun kültürü ile azınlıklar arasındaki mücadele "kurumsal unutma" sürecinde azınlığın kültür ve tarihinin toplumsal belleğin denetiminde tutulması ve böylece silinmesiyle sonuçlanır. Öyleyse azınhk söyleminin eleştirel olarak dile getirilmesini sağlayacak bir arşiv çalışması veya "karşıbellek" (counter-memory) kurulmalıdır. Afro-Amerikan romanı, siyah kimliğini bir "varolma göstergesi" olarak alır, ve siyah imgeyi kendi kültürel tanım çerçevesine kavuşturarak yazınsal evrenine "karşı-bellek" oluşturma işlevini yükler. Bu bağlamda, romanlardaki karakterler hakkında şu üç soruyu sorarak roman eleştirisini daha sağlıklı bir biçimde yapmak mümkündür: 1.Zulmün kişi üzerindeki etkisi nedir? 2. Geleneksel ahlaka göre davranmanın adaletsizlik ve şiddete yol açtığı bir toplumda en uygun ahlâki hareket nedir? 3.Yaşamını sürdürmenin kendini maskeleme ve başkalarını aldatma edimine dayandığı bir dünyada ne tür bir kimlik yaratılabilir?