Yaptığımız bu çalışma, sadece Leyla ve Mecnun mesnevisinin çözümlemesini içermemektedir. Tüm Divan şiirinin anahtarını vermektedir.
Divan şiiri şimdiye değin gerçek manasıyla değerlendirilememiş ve anlaşılamamıştır. Bu şiirdeki aşk anlayışı bu çalışmamıza değin bir sır olarak kalmıştır.
Divan şiiri bir geleneğin içerisinde yer alıyordu. Divan şairi bu şiirin kurallarını öğrenip geleneğin içerisine yuvarlandığında adeta kendisini kaybediyordu. Başka bir âlemin insanı oluyordu. Gönül macerası derinleşiyordu. Divan şiirinin estetik dünyasındaki âşık, sevgili, rakip kavramları onu derinlik psikolojisine çekiyor, ilk çocukluğuna dair komplekslerinin etkisi altına sokuyordu. Şairin ilhamı doğrudan bilinçaltının etkisi ile besleniyordu. İlk çocukluğuna ait kompleksleri onun şiirini biçimlendiriyordu.
Divan şiirinin gerçek hayattan kopuk olmasının başlıca nedeni, temel konusunun derinlik psikolojisinden kaynaklanmasıdır. Şayet bu şiir doğrudan bilincin ürünü olsaydı bütün dikkatini yaşanan hayata çevirecekti. Ama bilinçaltının etkisi altında olduğundan bu şiirde yaşanan hayat sahneleri çok silik olarak yer almıştır. Şair, şiirini yazarken adeta bu dünyaya gözlerini kapamakta ve doğrudan bilinçaltına yönelmektedir. Bu yüzden Divan şiirinde hep aynı veya benzer bir aşk muhtevası söz konusu olmuştur.
Bilinçaltının derinliklerine indiğimizde ilk çocukluk yıllarına ait komplekslerle karşılarız. Bu kompleksler içerisinde yer alan oedipus, her şairin ilhamını beslemiştir. Divan şiirindeki âşık, sevgili, rakip kavramları şairi derinlik psikolojisine ulaştırıp orada bulunan oedipus kompleksinin etkisi altına sokuyordu. Bu yüzden Divan şairlerinin şiirlerindeki aşkları gerçek yaşamdan uzak bir tada sahip olmuş, her şairin aşkı da yüzeyde, genelde birbirine benzer bir yapıda bulunmuştur. Tabii bu benzerliğe aldanmamak gerekir. Bu benzerlik insanoğlunun birbirine benzemesi gibidir, ama biz her insanın da ayrıntılarda, özelde birbirine benzemediğini bilmekteyiz. Divan şiiri de her ne kadar oedipus kompleksi etkisi altında biçimlense de bu kompleks her insanda ayrı bir özelliktedir. Dolayısıyla her şairin aşkı da birbirinden farklı olmuştur. Aşkta karşılaştıkları sorunları onların derinlik psikolojilerini ele vermiş, komplekslerinin özgünlüklerini dışa vurmuştur.
Divan şairleri hakkındaki önyargılardan birisi de onların şahsiyetten mahrum olduğu fikriydi. Yani Divan şairleri adeta kişiliklerinden soyunmuşlar, bir geleneğin içerisinde erimişlerdir. Şahsiyetlerini yitirmişlerdir. Bu fikre sahip olanlara göre herhangi bir gazeli o veya bu şairin şiirindeki beyitleri toplayarak oluşturabiliriz. Böyle bir gazel oluşturduğumuzda bu şiirin başkalarına ait beyitlerden meydana geldiğini hiç kimse fark edemeyecektir. Uzaktan kuşları da böyle birbirine benzer görürüz. Ama yakından bakıp aşina olduğumuzda her birinin ayrı özelliklere sahip olduğunu anlarız. Divan şairleri her ne kadar aşklarını derinlik psikolojisinden alsalar da onların ilk çocukluğuna ait yaşantıları birbirinden farklı olacaktır. Bu nedenle oedipus kompleksleri de özgün bir yapıda bulunacaktır. İnsanların kişiliklerinin çekirdeği bilinçaltında saklıdır. Bilinçaltındaki kompleksleri bu çekirdeğin parçalarını oluşturmaktadır. Divan şairlerinin şahsiyetten mahrum oldukları fikri şöyle bir kenarda dursun, gerçekte onlar kişiliklerini öyle bir derinlemesine şiirlerde işlemişlerdir ki, dünyada hiçbir şiir akımı bu dereceye ulaşamamıştır. Her Divan şairi Divan’ıyla adeta kendi kişiliğini ölümsüz kılmıştır.
Divan şiirinin aşk anlayışında sosyal ve siyasal hayatın etkileri ne derecede bulunuyordu?.. Sosyal ve siyasal hayatın şairin iç dünyasına yönelmesinde önemli derecelerde etkileri söz konusu olmuştu. Bunun yanında sosyal ve siyasal hayatın aşk temalı şiirlerde pek bir yeri yoktu. Reel hayatta kadın ev içerisindeydi. Özgürlüğü ev içerisiyle sınırlıydı. Sosyal hayatta kadının yeri yok denecek kadar azdı. Kadın erkek ilişkisi çok sınırlı ve kısıtlıydı. Dini hassasiyet karşı cinse bakmayı bile yasaklıyordu. Şair aşkı elbette bir kıvılcım olarak yaşadığı hayatından alıyordu ama iş bunu şiirle ifadeye geldiğinde doğal olarak iç dünyasına yöneliyordu. Şiir derinlik psikolojisinin malzemeleriyle ortaya çıkıyordu. Yaşanan hayat ile bilinçdışındaki oedipus kompleksinin oluştuğu ortamlar, birbirine benzerlik arz etmekteydi. Her iki aşk biçimi de toplumca onaylanmamaktaydı. Dinen de yasaktı. Bu yüzden şairin gerçek aşkı ile bilinçdışında bulunan oedipal aşkı arasında çok yakın bir ilişki olduğu gibi bu ilişkinin Divan şiiri geleneğine yansıyan hazır kalıpları, estetiği, aşk anlayışı da elde hazır örnekleri ile mevcut olduğu için şaire büyük bir kolaylık sağlıyordu.
Kimileri Divan şiirinin mevcut siyasal yaşamdan etkilendiğini iddia etmişler, bu yüzden padişahı över gibi sevgili de bu şiirde yüceltilip idealize edilmiştir, demişlerdir. Bir şiir nasıl böyle bir düşünceyle ele alınıp şairin gönül dünyasının, aşkının tercümanı olabilir ki?..
Leyla ve Mecnun mesnevisinin metin kırılması yöntemiyle çözümlemesi yalnızca Divan şiirine farklı bir bakış açısı getirmemekte, ayrıca Divan şiirinin aşk anlayışını, sanat dünyasını da aydınlatmaktadır.
Divan şiiri, ulusal bir karaktere sahip değildir. Şairin iç dünyasının mahsulü olduğu için tamamen evrensel bir kimliğe sahiptir. Klasik bir edebiyattır. Bu şiirin dünya edebiyatında hak ettiği yeri alabilmesi ancak bu yönünün aydınlığa kavuşması ile mümkündür. Divan şiirinin temel konusu derinlik psikolojisi olduğu için bu durum onu evrensel kılmakta, bütün dünya insanlığına hitap eden bir özelliğe kavuşturmaktadır.
Divan şiiri araştırmacılarının bu şiirin mahiyetine ve derinliğine inebilmesi için psikoloji ve psikanaliz gibi bilimlerde uzmanlaşması gerekmektedir. Maalesef şimdiye değin şairlerin Divan’ları üzerine yapılan akademik çalışmalar, benzetmeleri(istiare ve teşbihleri) tespit etmekten öte bir şey değildir. Bunlarla şairin ruhsal dünyasına ulaşma, derinlik psikolojisini ve komplekslerini gün yüzüne çıkarma amaçlanmadığı için yapılan akademik çalışmalar, adeta bina yapmak için gerekli malzemeleri bir köşeye yığmak niteliğinde olmuştur. Bu tür çalışmaları yapan akademisyenler, Divan şiirine bir kültür ve bilgi yığını olarak bakıyorlar. Şairin şiirini zekâyla yazdığına inanmaktadırlar. Divan şiirinin şairin derinlik psikolojisinin ifadesi olduğunu işitmek bile istemiyorlar. Çünkü buna inanırlarsa akademik kariyerlerini borçlu oldukları tezlerinin boş birer çalışmadan ibaret kalacakları kaygısı içerisindedirler. Oysa yaptıkları çalışma, görünüşte bazı kişilerce kırtasiye türünden değerlendirilse de gerçekte büyük bir emeğin mahsulüdür. Bilimsel bir değere de sahiptir. Şairin ruhsal dünyası üzerinde çalışacak araştırmacı için önemli bir malzemenin ortaya çıkarılmasını ihtiva etmektedir. Merdiven basamak basamak çıkıldığı gibi sözünü ettiğimiz bilimsel çalışmalar için bu tür çalışmalar da önemli bir temeli oluşturmaktadır. Bundan sonra üniversitelerde ilgili sahalarda Divan şairlerinin kişilikleri üzerine ruhçözümsel çalışmalara gidilmelidir. Bu sırada eleştirdiğimiz ilgili çalışmalar bizler için önemli veriler oluşturacaktır.
Bir sanat eseri sanatçısını tanıtmak için ortaya konulur. Nasıl yüce Allah(c.c.), güzel isim ve sıfatlarını bütün evrende tecelli ettirmek suretiyle bizlere Kendisini tanıtma gayesi gütmüşse bir sanatçı da bilerek veya bilmeyerek böyle bir gaye ile hareket etmektedir. Eser vermektedir. Sanatçının amacı sanat eseri yolu ile kendi iç dünyasını ve öz yaşamını ortaya sermek, anlatmaktır. Sanat eseri sanatçıyı çok güçlü bir şekilde etkisi altına alan böyle bir varoluşçu güdü ile doğmaktadır. Gün yüzüne çıkmaktadır. Bu açıdan bir araştırmacı daima bunu göz önünde bulundurmalı, amacı sanat eseri yolu ile sanatçısına ulaşmak olmalıdır. Sanatçının eserinde ortaya serdiği iç dünyasını ve öz yaşamını gün yüzüne çıkarmayı hedeflemelidir. Bu tür bilimsel çalışmalarda araştırmacının gayesi bu olmadığı zaman sapıttığı, yanlış yola girdiği görülür. Ayrıntılara takılıp insanları boş işlerle meşgul ettiği anlaşılmış olur.
Divan şiiri sahasıyla ilgilenenler, genellikle benim gibi dindar insanlar. Onların nefis olgusuyla uğraşan Freud’u ve psikanalizi kabul etmeleri kolay bir şey değildir. Zira Freud’un psikanalizi gerçekten insanları dinsiz kılmakta veya imani bir zafiyete uğratmaktadır. Ben bu kitapta yer alan ‘Freud ve Psikanaliz Hakkındaki Görüşlerim’ başlıklı yazımda bu konuda gerekli ve yeterli açıklamalarda bulunduğuma inanmaktayım. Bu konuda sonuç olarak şunu söyleyebilirim: Bıçak adam öldürmeye de yaramaktadır. Ama mutfağımızda olmazsa olmaz bir alettir. Meyve ve sebzeler onunla doğranır ve bu sayede yemek olur. Psikanaliz de sakıncaları olan bir bilim sahası olsa da şairin iç dünyasının ortaya serilmesinde bir araç rolü görmektedir. Bu açıdan gereklidir. Çünkü Divan şiirinin temel konusu derinlik psikolojisidir.