Bu çalışma, Kur’an’ın ve Kur’an’a temel almak durumundaki Kelam ekollerinin en temel ve birincil öneme haiz konusu olan Allah (c.c.) inancının insanın tabiatı ve akılla ilişkisi bakımından incelenmesini konu almaktadır.
Kitabın giriş, 1 ve 2. Bölümleri yüksek lisans tezimde yer alan konulardır. Giriş bölümünde kelamda marifetullah kavramı ve bilgi türleri incelenmiştir. Birinci bölümde, marifetullahın, kelamcılrın sınıflandırmasına göre, nazarî bilgilerden mi zarurî bilgilerden mi olduğu tartışılmıştır. Konuya iki açıdan yaklaşılmış; Kelam ekollerine göre marifetullahın zarûrîlik-nazarîlik niteliğine, çağdaş psikoloji açısından da tanrı kavramı ve din duygusunun kaynağına ilişkin tartışmalar eleştirel bir yaklaşımla incelemiştir. Kelamcıların görüşlerinden tamamen farklı bir iddiayı, Tanrı kavramı ve inancının insan zaafının sonucu, bilinçaltı bir yolla oluşan bir yanılsama olduğunu dile getiren psikolojik teoriler, etraflıca anlatılmış ve ardından tutarsızlıkları ve düşünce yanlışlıkları gösterilmiştir. Bu bölümde, ilahî mesaj ulaşmamış bir zihnin Tanrı kavramını edinmekteki kabiliyeti ve din duygusunun dolayısıyla da dinin menşei konusunda çağdaş felsefe ve psikolojinin verileri ışığında bir değerlendirme sunulmaktadır. Bu tartışma, Allah’ın varlığına ilişkin delillerden fıtrat delilinin de içeriğinin ve geçerliliğinin sorgulanmasını da beraberinde getirmektedir.
İkinci bölümde, kendisine ilahi çağrı ulaşmamış bir kimseye marifetullahın vacib olup olmadığı, diğer bir ifadeyle Allah’ı bilmekle aklın yükümlü olup olmadığı konusunda kelam mezheplerinin görüşleri aklî ve naklî delilleriyle incelenmiştir. Bu konu, ileri sürülen görüşlerin temellendirilmesi açısından birinci bölümdeki tartışmalarla yakından ilgilidir. Marifetullah, kaynağı açısından incelendiği gibi teklif açısından da, yani Allah’ı bilmenin gerekliliği ve bu gerekliliğin kaynağı (akıl-şeriat) bakımından da incelenmedikçe konu tamamlanmış olmayacaktı. Bu yüzden bir yandan din duygusu ve Tanrı kavramının kaynağı araştırılırken bir yandan da bu konuda kelam ekollerinin akla vermiş oldukları yetki ve sorumluluk incelenmiştir.
Üçüncü bölümde Allah’ı bilmenin yolu ve itikadî konularda istidlalin yerine dair Kelâmcılar arasındaki hararetli tartışmalar konu edilmiştir. Burada, imanda taklît ya da tahkîk gibi çok önemli bir ayrım noktasında aklın rolü, istidlal ve temellendirmenin önem ve değeri, akıl sahibi oluşu nedeniyle insanın üstlendiği sorumluluk ele alınmıştır.
İtikadî konularda delile dayanmanın dinî bir gereklilik olduğu görüşü, istidlal ve delilin olmadığı taklîdî imanın geçerli olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. Mütekellimlere özgü bu tartışma konusu dördüncü bölümde ayrıntılı olarak incelenmiştir. Mukallidin imanının geçerliliğinin tartışılması, itikadî konularda nazar ve istidlalin yerine ilişkin tartışmaların siyakı niteliğindedir.