"Alman Kültüründe Türk İmgesi 3 ", 16. yüzyılda özgün ve etkin bir örnekle, Andreas OSlANDER'le başlamaktadır. 16. yüzyıl, Türk ve Türkiye imgesi açısından etkili, kalıcı, her türden ve çok sayıda yapıtın oluşturulduğu ve yayımlandığı tarihsel bir dönemdir. Bu dönemin belirleyici kişiliği, Alman kültür tarihini her bakımdan devindirmiş, dönemin toplumsal, dinsel ve siyasal güçler dengesinin köklü değişikliklere uğramasına belirgin katkıyı yapmış olan Matin Luther'dir. Luther'in yanı sıra Türklere ilişkin irdelemeleriyle öne çıkan bir başka kişilik, Andreas OSIANDER'dir. Osiander de, izinde yürüdüğü LUTHER'in ürünleri gibi, Papa ve imparatorun Hıristiyanlığın özünü bozuma uğrattığı ve bunun sonucu olarak Hıristiyanların Türklere karşı yenik düştükleri savını konulaştırır. Osiander, giderek belirginleşen dünyasal ve akılcı görüşlere karşı, salt dinsel yaklaşımı sürdürmek isteyen umarsız bir tutucudur. Bu yönüyle Alman toplumunun akılcılaşma sürecine ve Türk-Alman tanışmasına çok ciddi katkılar yapamamıştır.
"1492'nin Öncesi de Var (mı?)" adlı irdeleme, Türk Yahudi birlikteliğinin tarihsel köklerine ve oluşumuna ilişkin bir değinidir. Güncel sürtüşmelerin kaynaklarını da sergilemeye yönelik insancıl bir denemedir.
Almanya'da Doğu biliminin en önemli kurucularından biri olan Hans LOVVENKLAVV'ın "Türklerin Tarihi", Osmanlı imparatorluğu döneminde yazılmış en önemli tarih yapıtıdır; salt tarihsel nitelikli de değildir;
Osmanlı/Türk kültürünü ve yönetim yapısını Alman kamuoyuna tanıtan başlıca kaynaktır. LOVVENKLAVV'ın "Türklerin Tarihi", ilgililerce belki değerlendirilir umuduyla, geniş irdelenmiştir.
Salomon SCHVVElGGER'in "Türk Sultanının Sarayında", Osmanlı/ Türk kültürünün ayrıntılarının tanıtımına bir diplomatik temsilcilik çalışanının yaptığı katkıdır.
Jacop AYRER, Andreas GIRYPHIUS, Daniel Caspar von LOHENSTE-IN (17. yüzyıl) Barok dönemi yazınının en önde gelen temsilcileridir ve Osmalıları/Türkleri yapıtlarında konulaştıran başlıca yazarlardır. Adı geçen yazıncılar, Almanya dışı etkilere, özellikle de Fransa'ya açılma eğilimlerine karşın, Osmanlılara/Türklere ilişkin yanlı birikim ve yaklaşımdan uzaklaşamazlar. Bu özellikleri nedeniyle de çeşitli kültürlerden insanların insanlıklarını öne çıkarma çabalarını ciddi anlamda özendirmeyi başaramazlar.
"Alman Kültüründe Türk imgesi HP'de en geniş biçimde irdelemeye çalıştığım düşün ve yazın adamı Gotthold Ephraim LESSING'dir. Lessing, insancıl ve hoşgörülü dünya görüşünü, aydınlanma ülküsü doğrultusunda sürekli geliştirmeye uğraşan, derin ve çok-yönlü bilgisiyle başta kökten dincilik olmak üzere, dönemin tutucu-gerici güçlerine karşı eleştirel yaklaşımını ödünsüzce sürdüren bilge ve bilgin bir savaşımcıdır; Özellikle köktendinciliğe karşı sürdürdüğü savaşımın düşünsel köklerini ve gerekçelerini kuramlaştırdığı, Osmanlılara/Türklere ilişki, ancak, Türkiye kamuoyunca da pek tanınmayan irdelemelerini değerlendirmeye çalıştım. Lessing'in Osmanlı tarihinin en önemli halkalarından biri olan Şehzade Mustafa olayını konulaştırdığı "Cihangir ya da Yadsınan Taht" adlı trajedi denemesini Türkçeleştirerek, Alman yazın tarihi yazımı ve karşılaştırmalı yazın bilimin temel dayanakları olan "metinlerarasılık", "yazınlararasılık" ve "kültürlerarasılık" kavramları bağlamında Osmanlı/Türk imgesine katkısını belirginleştirmeye; yazın tarihine küçük katkılar oluşturmaya uğraştım.
Johann VVolfgang GOETHE, üçüncü cildin baş kahramanlarından biridir. Başta "Batı Doğu Divanı" olmak üzere, Goethe'nin yapıtlarını yazınsallıklarına ve şiirselliklerine uygun olarak irdelemeye özen gösterdim. Goethe'nin olağanüstü ve olağandışı yaratıcılığını, özgüvenini, "öteki"ye açılma istencini ve tanımadığı kültür ortamlarında sevgi ve saygıyla dolaşma coşkusunu görülürleştirmeye çalıştım. "Batı Doğu Divanı" gibi kültürlerin gizemli buluşmasının övgüsünü, yergisini, ezgisini, türküsünü kucaklayıcı sıcaklığıyla okurlarla paylaşmaya özen gösterdim.
HERDER ile felsefeye girdim, felsefede Doğunun ve Osmanlıların/ Türklerin yansıtılışını eleştirel değerlendirmeyi denedim.
Prof. Dr. Onur B. Kula