Ölüme karşı etkin bir
direniş olan ağıt, insanoğlunun ölümle yüz yüze geldiğinde duyduğu şaşkınlığı,
korkuyu ve inanmazlığı dayanılır kılma çabasının sonucudur. Bin yıllardır
yakılan ağıtlar, Anadolu’da da çok büyük bir çeşitlilik ve zenginlik
gösterir.
Yaşar
Kemal’in Çukurova bölgesinden ve Toroslar’dan derlediği pek çok ağıt,
Ağıtlar’da bir araya geliyor.
“Gözümüzün
önüne, bir deri bir kemik köylü delikanlının biri çıkacak. Adı Kemal Sadık
Göğceli, Hemite köyünden gelmedir. Dağ bayır dinlemez, köyünden, dağ
köylerinden, obalardan, ovalardan, kasabalardan, ikide bir de kopup gelir
Adana’ya, çöker önümüze, ağıtlar, türküler, destanlar serer buruşuk sarı
kağıtlar üstüne yazılmış. Peki, nereden toplamıştır bunları? Anadolu
bacılarının hep birlikte yaktıkları ağıtların yazıcılığını ediyordu, bu
zorunluluğu duyuyordu, esnek ve kararlı yazısı ile. O hızla kopup geliyordu
tabana kuvvet, sanki kaderi ile kaderimiz buna bağlıymışçasına. Önümüze serdiği
söz dizileri, Çukurova kadınlarının ölüm karşısında uyaklı sözleri,
bağırtıları, dövünmeleriydi. Sanki ölenin, vurulanın, ezilenin, (...) ırgatı,
işçisi, yarıcısı ile büyük değişimlerin içinde bulunan Çukurova’nın avaz avaz
ağıtlarından sorumluydu bu çocuk.”
Abidin Dino, Milliyet Sanat