“Mesela Ankara, İstanbul gibi farklı bir şehirde taksiye binip, bir-iki cümle konuştuğumda, ben daha nereli olduğumu söylemeden, ‘Siz İzmirli misiniz?’ diyorlar. (...) Şimdi İzmir’in kendine has bir özgüveni var. İzmir’in merkezindeki insanlar modernist; yaşamı ve rahatlığı seviyorlar. Rahatlarının, konforlarının bozulmasını istemiyorlar. 20-30 sene önce İzmir’e göçle gelen insanlar, buranın rahatlığını, güzelliğini yaşadıktan sonra bunu bir nedenle kaybetmek istemiyorlar.” (Emel Denizaslanı – aktivist)
İrfan Özet, İzmir Duvarı kitabında, “İzmirlilik” kavramının tarihsel ve toplumsal sınırlarını anlamaya çalışıyor. Bu çalışmanın odağında, İzmirli kimliği etrafında, sekülerlikmodernlik ve muhafazakârlık kutupları arasındaki “kültür savaşı” ile ilgili tasavvurlar yer alıyor.
İzmir’i asla fethedilemeyen “son kale” olarak yüceltmekle onu “gâvur İzmir” gözüyle görerek diş bilemek arasında uçlaşan tasavvurlar...
Kozmopolit liman kenti geçmişinden gelen “hiperagora yaşam ve açık toplumsal ilişkiler” İzmir’i nasıl biçimlendiriyor? Zorunlu ve gönüllü göçlerle dönüşen etnokültürel ve toplumsal yapı, şehrin bu mirasıyla nasıl bir etkileşim içerisinde?
“Türkiye’yi İzmirlileştirme” iddiasında da taçlanan “İzmir farklıdır”, İzmirli ayrıcalığı duygusunun dayanakları ne? “İzmir dindarlığı” diye bir habitustan bahsedilebilir mi? Seküler hegemonyanın başkenti olduğu düşünülen bir yerde, muhafazakâr toplumsal ve siyasal hareketler ne yapıyor, nasıl eyliyor?
İzmir Duvarı, “hayat tarzı” klişelerinin berisindeki gündelik zihniyet dünyasına dair canlı bir sosyolojik fotoğraf albümü sunuyor.