ÖNSÖZ
Hamd, yalnızca Allah’adır. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret diler ve O’na tevbe ederiz.
Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülük-lerinden Allah’a sığınırız. Allah kimi hidâyete erdirirse, onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa, onu hidâyete erdirecek yoktur.
Allah’tan başka hak ilâhın olmadığına, O’nun bir olduğuna ve hiçbir ortağının bulunmadığına, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim. Allah’ın salât ve selâmı, O’nun, âile halkının, ashâbının ve onlara en güzel bir şekilde uyanların üzerine olsun.
Tevhîd ilmi, ilimlerin en şereflisi, makam bakımından en kıymetlisi ve ilk yerine getirilmesi gereken görevlerden birisidir. Çünkü tevhîd ilmi, Allah Teâlâ’yı, O’nun isimlerini, sıfatlarını ve kulları üzerindeki haklarını bilmektir.
Yine tevhîd ilmi, Allah Teâlâ’ya ve O’nun dîninin esasına götüren yolun anahtarıdır.
Bundan dolayıdır ki bütün elçiler tevhîde dâvet etme konusunda ittifak etmişlerdir.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur
“(Ey Nebi!) Senden önce hiçbir elçi göndermedik ki ona; ‘Benden başka hak ilâh yoktur. O halde yalnızca bana ibâdet edin’ diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiyâ, 25)
Allah Teâlâ, bizzat kendisini vahdâniyyetine şâhit tutmuş, melekleri ve ilim ehli de buna şâhitlik etmiştir.
Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur
“Allah, adâleti ayakta tutarak kendisinden başka hak ilâhın olmadığına şâhitlik etmiştir. Melekler ve ilim ehli de (buna şâhitlik etmişlerdir). Mutlak güç ve hikmet sahibi O’ndan başka hak ilâh yoktur.” (Âl-i İmrân, 18)
Tevhîdin şânı ve konumu bu kadar kıymetli olunca, tevhîdi öğrenerek, onu başkasına öğreterek, derin düşünerek ve ona inanarak dînini sağlam bir temel üzerine gönül huzuruyla bina etmek, semere ve sonuçlarıyla mutlu olacağı bir teslimiyetle tevhîd ilmine gereği gibi önem vermek, her müslüman için zorunlu bir görevdir.