Yaşamakta olduğumuz ülkemizde sanat kültürüne ilgi duymak, sanatı yorumlamak ve anlamak istediğimizde başvuracağımız kaynaklar çeviri olanlar hariç çok kısıtlı ve sürekli kendini tekrar eder durumda. Bir sanat eserini, olayını ve felsefesini yorumlayabilmek için öncelikle litaratüre hâkim olmamız gerekiyor. İzleyici ve okurun bilgilendirilmesi amacıyla hazırlanmış yayınlarda kullanılan dilin genelde felsefi ağırlıklı olması halinde, aktarılması gereken temel konu-içerik tamamen ikinci plana itiliyor. Bu durum karşısında izleyici-okur bir bocalama evresine giriyor. Literatüre hâkim olmayınca da, yorumlama olayında yazara bağımlı kalınması kaçınılmaz oluyor.