登入選單
返回Google圖書搜尋
Mabedlerin Işığında Edebiyat (Karabatak #53)
註釋

MABETLERİN IŞIĞI EDEBİYATIN IŞIĞIDIR

Edebiyat insanı aradı hep, insan Allah’ı. Kalp “Kalebe” fiilinden geliyordu; devrilebilir, kayabilir, çevrilebilirdi. Kalpleri yatıştıran mekânlardı mabetler; nefesimiz daraldığında soluğu gölgelerinde aldığımız, ayrıldığımızda yanımıza azık veren uhrevi havasından. Dahası düşüncelerimizin berraklaştığı havuzlardı onlar. Pablo Neruda Hindistan’da sıcak bir yaz günü dolaşırken karşısına çıkan bir mescide girip soluklanmış, kendisine merhaba diyen Müslümanlara düşündüğünü söylemiştir burada. “Evet,” demiştir cami müdavimleri Neruda’ya “burası düşünülecek bir mekândır.”

Yakup Kadri de Fatih Camisi’nde benzer bir dinginlik yaşamış olacak ki bize şu cümleleri miras bırakmıştır: “Bir öğle sonu, akşama doğru, büyük camilerimizden birinde tenha bir köşede, bir sütun dibinde oturduğum zaman kendimi uhrevi bir mıntıkaya ermiş zannederim. Fatih camiinde bilmem neden, her yerden ziyade ruhaniyet vardır; ruhum orada dini murakabenin azami huzuruna varır. Burada ruhum, her türlü tehlikeden ve asrın her türlü cefasından korunmuştur.”

Yazarlığın mekânlarla ilişkisine dair çok şey yazıldı. Mauppasant’ın hikâye tarzında mekân neredeyse karakter kadar önemlidir. İnsanın kutsalla olan bağı dikkate alındığında mabetsiz şehir olmayacağı gibi mabetsiz bir edebiyattan da söz edilemez. Victor Hugo’ya “Notre- Dame de Paris”yi yazdıran, katedrali gezerken bir taşın üzerinde rastladığı Grekçe “Kader” sözüdür. Nitekim romanında da mabetleri “sonsuz bir düş evreni” olarak tanımlamaktadır. Tarık Buğra’nın “İman buhranları, arayışlar, buluşlar ve kaybedişler ünlü roman veya piyeslerin ana temlerinden birisidir, bu temden unutulmaz trajediler doğdu,” sözünü de bu bağlamda değerlendirebiliriz.

Türk edebiyatı mabetlerini özlemiştir. Bu yüzden dergimizin dosya konusunu “Mabetlerin Işığında Edebiyat” olarak belirledik. Bu bağlamda Ertuğrul Aydın “Edebiyatın Dinamik Unsuru: Mabet”; Ercan Yılmaz “Aşk Mabedi”; Türkân Alvan “İki Süleymaniye Cami Arasında Nev’î ve Yahya Kemal’i Düşünmek”; Burak Koç “Ulu Mabette Vatanın Birliğine Karışmak: Ordu – Millet Düşüncesinin Muhammediye’deki Görünümü”; Ünal Çelik “Küçük Ağa’nın Camideki Değişimi”; Rabia Berna Tümkor “Semalarında Ezan Sesi Yükselen Şehirler”; Oğuz Şenses “Mabetlerin Büyüsü”; İsmail Aydın “Mabedi Bulmak”; Feyza Kartopu “Edebiyattan Yükselen Manevi İklimler”; İsmail Güleç “Bir Mabedin Resmini En Güzel Kim Yapabilir” ve Zeynep Aslan “Gecede Bir Mabet” başlıklı yazılarını kaleme aldılar.

Karabatak’ın elli üçüncü konuğu, ülkemizin derin ummanlarından Prof. Dr. Hasan Tahsin Feyizli. “Limanıma uğrayan bütün yolcuları alırım,” diyen hocamız, ilimden kültüre, eğitimden sanata birçok konuyu eşsiz hatıralarıyla renklendirdi. Çalışma azminden ve ilim aşkından taviz vermeme konusunda bizlere güzel bir örnek olmasını umduğumuz Feyizli hocamızla Şule Kala söyleşi yaptı. Projektör sayfamızın konuğu ise “Deli Sesler”in yazarı öykücü Berrin Erdoğan.

Bu sayının şairleri Hüseyin Akın, Şafak Çelik, Hasan Akay, Mustafa Uçurum, Adnan Metin, Cengizhan Orakçı, Ahmet Akarsu, Muhammed Enis Özel, Ali Seyyah, Mustafa Duruş, Sevgi Yerlioğlu, Berke Camekan, Bahaddin Tuncer, Fatma Büşra Türkcan, Serpil Çete ve Yasemin Zengin. Öykücülerimiz ise Merve Büyükçapar, Ahmet Kara, Ayşe Sevim, Zeynep Emirdağ, Esin Esen ve Mehmet Baynal.

Hüseyin Su, D. Mehmet Doğan ve Hasan Akay deneme; Ömer Lekesiz eleştiri; Hasan Akay ve Ali Ömer Akbulut ise poetika sayfalarımızı zenginleştirdiler. Kitap bölümümüzde Osman Özbahçe, D. Mehmet Doğan’ın ömürlük çalışması Büyük Türkçe Sözlük’ü Karabatak için tanıttı. F. Hande Topbaş gezi; İsmail Irmacık sinema; Derya Özer tiyatro sayfalarında yer alırken Sabahattin Kayış, Ertan Ayhan Sertöz, Ayşe Ural, Sedat Gever ve M. S. Topbaş görsel sanatlar alanında dergimize renk kattılar yine.

Karabatak, elli üçüncü kez havalandı.