Mevlana olmasaydı, Diyar-ı Rum çok kısa bir sürede Diyar-ı İslam olmazdı. Mevlana olmasaydı, Osmanlı Devletiyle tecessüm eden Türk-İslam mayası böylesine güçlü tutmazdı. Anadolu'dan yükselen bu ışık yetmiş iki milleti aynı çatı altında toplayamazdı. Anadolu insanı gönüllerin paslı kilidini bu kadar kolay açamaz, gönüllere de sultan olamazdı. Şar-İslam medeniyetinin sevgi ve hoşgörü yüzü bu kadar kesin bir dille vurgulanamazdı. Mevlana ve Mevlana gibi düşünenler olamasaydı, bu medeniyeti kin, nefret ve terörizmle beraber göstermeye çalışanların planları alt üst edilemezdi. Sevgiyi böylesine öne çıkaran, dinine "Sevgi Dini", peygamberine "Sevgi Peygamberi" diyen, varlığın mayasının sevgi olduğunu düşünen bu medeniyet "Düşmanlık Medeniyeti" olarak gösterilecekti. Peki Mevlana'nın yanması, pişmesi ve kemale ermesi nasıl gerçekleşti? Belhli Celaleddin nereden beslenerek ve ilhamını kimden alarak "Şarkın ve Garbın Konyalı Mevlana'sı" oldu? Mevlana'yı evrenselleştiren; din, dil, ırk ve kültür farkı olmaksızın tüm insanlığı hayran bırakan özellikleri nelerdi? Hem Türk'ün, Fars'ın, Arap'ın, Hintli'nin; hem tekkenin, caminin, medresenin, köy kahvesinin; hem de Sünni'nin, Şia'nın ve her çeşit tasavvufi cereyanın itibar ettiği bir bilge, bir hakem ve birleştirici bir isim olmasının temelinde neler vardı? Bu ve benzeri daha pek çok soruya cevap bulabileceğiniz "Osmanlı'nın Müjdecisi Mevlana" kitabını okurken, Mevlana'yı ve onun öğretilerini tanıyacaksınız.
[Etkileşim Yayınları]