Akıntıya karşı
Rivayet olunur ki, ABD’nin Vietnam’ı uzun işgal yıllarında bir adam her gün Beyaz Sarayın karşısına gelir ve çıkardığı pankartla tek başına bu savaşı protesto eder.
Bir gün birileri kendisine seneler boyu böyle yaptığı halde hiçbir sonuç alamadığını, savaşın hız kesmeksizin devam ettiğini söyler ve sorarlar: “Tek başına bu pankartı açmakla, bu adamları değiştirebileceğini mi sanıyorsun?”
Der ki adam: “Ben onları değiştiremeyeceğimi biliyorum. Onlara beni asla değiştiremediklerini göstermek için her gün bu pankartı açıyorum.”
Hayat, bazan kötülerin daha güçlü ve etkili oldukları hissini uyandıracak olaylar ve zamanlar koyuyor önümüze. Şimdi de öyle zamanlardan birinin içindeyiz.
Böyle zamanlarda, iyiliğin izini sürenlerde “Biz kaç kişiyiz ki, bu kadar örgütlü bir kötülüğe karşı ne yapabiliriz ki!” yılgınlığı oluşabiliyor.
G.K. Chesterton’ın dediği gibi, akıntıyla birlikte yüzmek değil, ‘akıntıya karşı yüzmek’ hayat alâmetidir oysa. Dünyada kötüler bu kadar çok, güçlü ve örgütlü iken kötülüğe teslim olmamak, iyiliğin izini sürmek ve kötülüğe karşı direnebilmektir asıl güç gerektiren...
Açıkdeniz, kaç kişiyiz diye saymanın aldatıcı yılgınlığına düşmeden, akıntıya karşı direnenlerden olmaya talip. İnanıyoruz ki, iyiler dünyayı ancak böyle değiştirebilecek.
Velev ki dünyayı değiştiremeseler bile, böyle oldukları sürece, dünya da onları değiştiremeyecek...