60’lı yıllardan itibaren ekolojik sorunlar dünya gündeminde daha çok yer
bulmaya başlamıştır. Yaşanan asit yağmurları, sera etkisi, toprak-deniz ve hava kirliliği,
ozon tabakasının aşınması, kuraklıklar, deniz seviyesinin yükselmesi, iklim değişikliği,
küresel ısınma, sayısı ve yıkıcı etkisi artan doğa felaketleri gibi olumsuzluklar her geçen
gün daha fazla konuşulur olmuştur.
Geçen yüzyılda fosil yakıtlardan elde edilen enerji kullanımı 100 kat artmış olup,
gelecek 20 yılda en az %20 daha artış beklenmektedir. İnsanın son 200 yıldır uygulamaya
koyduğu yaşam tarzı, dünyanın ekolojik dengesini bozmuştur. Karbondioksit salınımı
seviyesi, endüstri devriminden bu yana %30-40 oranında artış göstermiştir. Küreselleşme
sayesinde dünya genelinde yaşanan ekonomik büyüme sonucunda doğal kaynak
kullanımını artmış, üretim ve tüketime bağlı çevresel baskı da önemli düzeyde belirgin
hale gelmiştir. 1970’lerin başında büyümenin etkileri ve sınırlarını ölçmeye yönelik
yürütülen bir çalışmada, araştırmacılar modern toplumun ne kadar sürede doğal
kaynakları tüketeceğini saptamak için hesaplamalar yapmışlardır. Nüfus artışı ve kaynak
kullanımının gelecekte yaratacağı küresel çevre sonuçlarını “Büyümenin Sınırları” (The
Limits to Growth) adlı yayınla açıklamışlardır. Çalışma sonucuna göre büyüme 2100
yılında sonlanacaktır. 1992 yılında yeniledikleri çalışmaları sonrasında bu yılı 2050
olarak düzeltmişlerdir.