登入選單
返回Google圖書搜尋
註釋

BAŞLANGIÇ

Melekler yüce meclisinde son derece gizli bir toplantı yapılıyordu. Tanrının “İLK SÖZÜ” ile tohumlanmış bir bebek, anne rahmine düşmüştü ve İsyancılar İLK SÖZÜN (UGHARIT)’in peşine düşmüştü. Onu doğmadan boğmak istiyorlardı. Kötülük ile ele geçirdikleri İnsanoğlunun yurdu, uzun zamandan beri isyancı iblislerin kontrolü altındaydı.

Melekler Atalanda’yı şifalandırmanın mücadelesine girmişlerdi bu hiç de kolay bir iş olmayacaktı. Ugharit doğmalıydı, yeniden doğmalıydı. Atalanda sihrin milyon türlüsü ile kuşatılmış, hain tuzaklarla dolu, katman katman kötülük ile dokunmuş temiz ruhların ve meleklerin işkencesi haline getirilmişti bir günah ve karanlık gölgelerin yurdu olmuştu Atalanda ülkesi.

Melek Gabe, melek Mikha, melek Rafe, yönetici başmelek Metatron ile uzun ve tartışmalı bir toplantıdan sonra görevi melek Uri’ye verdimişti. Bu görev bir melek için bile imkansız bir görevdi. Bir fedai göreviydi. Melek Uri Atalanda’da binlerce iblis zehri, iblis tuzağı, iblis karanlığı ile karşı karşıya kalacaktı.

 

Ancak İLK SÖZ, bir insanoğlu tarafından yeniden dile getirilmezse, öfkeli Tanrı insanoğlunu helak edecekti. Bu konuda kararlıydı. Kötülük evrene daha fazla yayılmadan kötülüğün kaynağı yok edilmeliydi.

Melek Uri, büyük bir arzu ile bu imkansız görevi üzerine aldı. İntikam ateşi ile yanıyordu, bu ateşin sönmesi ve eski saflığına dönmek istiyordu. İsyancılarla girdiği büyük göksel savaşta isyancılar bütün ordusunu karanlık büyülerle perişan etmişti, büyük bir iblis tuzağına yakalanmıştı ordusu, ordusunun her bir neferi karanlık tarafa devşirilmiş, saf meleklere karşı savaşa girişmişti. Kendi ordusunu, kendi elleri ile yok etmek zorunda kalmıştı, hala bunun acısını çekiyordu, karanlık onun da saflığını kirletmişti. Ateşi ateşle dövecekti, bir ateş örsünün üzerinde.

Atalanda kenti, büyük kristal dikilitaşının etrafına kurulmuştu, o taşa KUAMA adı verilmişti, atalar dilinde ( KU- IŞIK- AMA- SAÇAN) anlamına gelirdi. Ne zamandan beri o taş ordaydı bilinmez ama KADİMLER, “Tanrı ile birlikte doğmuştu.” Derler, KUAMA için. Yüksekliği 33 adam boyundaydı kalınlığı ise etrafında dönerken üç bin adım atmak gerekirdi. Toprağın içinde ise fersah fersah giderdi.

Canını yerin ateşinden aldığı rivayet edilirdi. Kainatın bütün renkleri KUAMA taşının içinde dolaşırdı. Güneş doğarken ve batarken, taş ışıltılar saçardı etrafına ve Atalanda ahalisi KUAMA taşının etrafında dolaşır, ışığından beslenirdi.

Ancak büyük göksel savaştan sonra, Atalanda’yı ele geçiren Azazel’in iblisleri kendileri gibi taşın ışığını büyü marifeti ile karartmıştı. KUAMA artık Tanrının ışığı ile parlayan bir taş değildi. Simsiyah, karaların karası, kötülük saçan, Atalanda ahalisini birbirine düşüren bir fesat taşı olmuştu. Kara bir enerji ahalinin ruhuna işliyordu, günün ve gecenin her anında. Düşmanlıklar ve kötülükler insanoğlunu ele geçirmişti.