Toplumsal değişim ve dönüşüm süreçlerinde kadının; buna
bağlı olarak ailenin ve mahremiyetin sosyal yaşam içindeki konumu
şüphesiz ki söz konusu dönemin panoramik okumasını
yapmaya yaradığı kadar toplumu oluşturan bireylerin algısına
ve tutumuna ilişkin fikir vermektedir. Dolayısıyla denilebilir ki
kadın, rol aldığı düzenin bir aktörü olduğu kadar, aynı zamanda
toplumsal yapının da sosyolojik verileri haiz bir aynasıdır.
Kadın, toplumsal geçiş süreçlerinin meydana getirdiği sosyal etkileşim
örgüsünde sahip olduğu “kimlik” ekseninde sembolik
öğeler taşımaktadır. Bu öğeler, salt kişisel bilgiler değildir; bilakis
tarihî, sosyolojik ve psikolojik anlamda karakteristik yargılar
ihtiva etmektedir. Kadının kimlik inşasında, sosyal süreçlerin
önemli ölçüde etkisi bulunmaktadır. Şöyle ki “Kimliği sosyal süreçler
oluşturur. Kimlik bir kez somutlaştığında, sosyal ilişkiler tarafından
idame ettirilir, değiştirilir, hatta yeniden biçimlendirilir. Kimliğin
hem oluşumunu hem de idâmesini içeren sosyal süreçler, sosyal yapı
tarafından biçimlendirilir. Bunun tam tersine, organizmanın, bireysel
bilincin ve sosyal yapının karşılıklı etkileşimi tarafından üretilen kimlikler,
belirli bir sosyal yapı üzerinde, onu idâme ettirmek, onu değiştirmek,
hatta onu biçimlendirmek suretiyle etkide bulunurlar.” (Berger &
Luckmann, 2008: 250).
1970’li yılların Türkiye’sinde siyasal olaylar gölgesinde yaşanan
toplumsal değişim ve dönüşüm sürecinde “kadın yazarların
eserlerinde kadın, aile ve mahremiyet” temalarının ele alınacağı
bu çalışmada, bahsi geçen dönem, Ölmeye Yatmak, Kırk Yedi’liler,
Şafak ve Yarın Yarın isimli romanlar etrafında incelenecektir.
Şunu ifade etmekte yarar var ki ele alınan eserlerin kadın yazarların
kaleminden çıkmış olmasının tercih edilmesi çalışmanın
kapsamını daraltmak amacı taşıdığı kadar, kadın yazarların
“kadınları öykülerken bireyin toplumdan ayrı bir varlık olmadığı bilinciyle
hareket edebilme” (Ramazanoğlu, 2013: 84) yetisiyle hareket
etmelerinden kaynaklanmaktadır. Zira Yıldız Ramazanoğlu’nun
da ifade ettiği gibi kadın yazarlar “kahramanları ait oldukları toplumsal
ilişkiler ağı içinde yerli yerine yerleştirdikten sonra birey olarak hareketlerine odaklanıyorlar ki bu da yazarları yaşadığı zamanın tanığı
yapıyor. Kadın karakterler ancak bu sağlam zeminden kendi öznel gerçeklikleri
içinde görülüyorlar (…) Öyküler yoluyla yaşadığımız dünyayla
kurduğumuz adil olmayan ilişki biçimleriyle, cinsel eşitsizliklerle,
içinde varolduğumuz kültürün kadın telakkisiyle yüzleşmiş, aynada
kendimizi görmüş oluyoruz.” (Ramazanoğlu, 2013: 84-5).
Bu araştırma kapsamında ismi zikredilen eserlerden yola
çıkarak 1970’li yıllar Türkiyesi’ndeki toplumsal değişim ve dönüşüm
sürecinde kadın, aile ve mahremiyet temaları etrafında
roman kurgusunun tarihsel gerçeklikle ne denli örtüştüğü irdelenerek
dönemin sosyolojik panoraması çizilecektir. Amaç, yüzlerce
yıllık bir imparatorluk kültürünün etki ve alışkanlıklarının
halen varlığını hissettirdiği coğrafyada, devrimsel bir yöntemle
vuku bulan Kemalist modernleşme sürecinde hem kamusal hem
de özel alanda yüzünü Batı’ya çevirmiş Türkiye kadınının Sosyalist
öğretiyle tanışmasının akabinde toplum hayatında vuku bulan
değişiklikleri gözlemlemektir. Dahası, sınıf farklılıkları, etnik
ve kültürel kimlikler, ideolojik öğretiler, feminist yaklaşımlar ve
Doğu-Batı sorunsalı etrafında vücut bulan gelenekçilikle modernlik
etrafında değişim ve dönüşüm yaşayan kadın, aile ve mahremiyet
olgularının elde edilen bulgular ışığında toplumsal yaşam
içinde aldığı seyri tespit etmektir. Nitekim Sezai Coşkun’un
da belirttiği gibi, ele alınan konuya disiplinler arası bakabilen
bir yöntem ekseninde 1970’li yıllardaki “edebiyat dünyası” ile
“siyasî yapısı” arasında yapılacak bir çalışmanın önemli sosyolojik
veriler sağlayacağı düşünülmektedir (Coşkun, 2012: 273).